"ATAM " NE BÜYÜK KELİME!
Bir benliğin mevcudiyeti kendi köklerine ve vatanına bağlı kalışı, aynı zamanda gerek kültürü, gerek örf ve adetlerine ne kadar sadık olduğuyla doğru orantılıdır.. Kişinin özünü bulmasının temel taşlarından biri budur. Kanımca bir insan, ancak özünü yaşarsa, gerçek mutluluğu bulur...
Çocukluğumun en güzel anılarından biri, dedem Ahmet ile onun üzüm bağlarında geçirdiğimiz zamanlardı. Daha o yıllarda bana bu bilinci aşılamaya çalışan dedem ve tüm ailem mübadele döneminde Selanik' in Langaza kasabasından göç etmişler. Hem oradaki yaşamlarını hem de Atatürk ü bolca anlatırlardı. Atatürk'ün Samsun'a çıktığı yıl doğmuş dedem... Kurtuluş savaşı yıllarında henüz küçük bir çocukmuş. Onun dedesi Mustafa, Langaza'da Mustafa Kemal'i henüz küçük bir çocukken tanırmış. Bu yüzden Ahmet dedeme hep " Belliydi bu Mustafa, ileride büyük adam olacaktı' dermiş...
İşte ben daha o vakit Mustafa Kemal'i dedem Ahmet' i sever gibi sevmiştim... Hiç göremediğim Mustafa dedemi sever gibi... O bizden biriydi ,hepimiz gibiydi... Hem büyük adamdı, hem herkes gibiydi...O vakit anladım belki de soyadının neden 'Atatürk' olduğunu...
Daha o vakitlerde karar verdim Atalarıma, toprağıma, vatanıma bağlı kalmayı...
Sadece bu mu? Belki bugüne kadar gördüğüm en romantik en hayalperest adamlardan biriydi O...
Hemen itiraz etmeyin! Bilirsiniz romantizm duygu ve hayalin ön plana çıktığı bir durum... Vatan sevgisi ile her zerresine kadar dolu bu adam da, onu kurtarma hayalinin peşine düşmeseydi bu sıra dışı deha nerede vücut bulacaktı ki?
Zaten tanıdığım tüm dahiler hayalperesttir. Onların hayalleriyle gerçekliği oluşturabilme yetenekleri vardır. Ben hayal gücünü bir tohuma benzetirim.Ancak onu ekersek gerçeğimiz filizlenebilir.
Bence Atamın tüm hayalleri de "Geldikleri gibi giderler" cümlesinde ekiliydi... Herkes onun çılgın bir hayalperest olduğunu düşündüğünde aralarından çok azı Onun sıra dışı dehasını anlayacaktı....Kalanlar bu cümlede filizlenen hayallerin, koskoca bir ulusun gerçeğine dönüştüğünün farkına varmışlar mıdır acaba?
Onun tüm bunları tek başına yapması elbetteki mümkün değildi. Arkasında koskoca bir ulus vardı...Kökleri, 'Ata'larının soyu... Tüm bu hayaller ebetteki, Onlar olmadan kök salıp yeşeremezdiler...
Bu sebepten Atamı anarken tüm atalarımı da anarım...Şimdilerde bir Cumhuriyet kadını olarak, bu yazıyı özgürce ve huzurlu bir köşede, kahvemi yudumlarken yazmamı sağlayan Atatürk'ü ve kahraman şehitlerimizi minnetle anıyorum... Bizim kök salmamıza fırsat veren, yeşerdiğimiz alanlarda, mesleklerde, çiçek açtığımız fikirlerde geçmişten bize ışık tutan o ruhları... Elbetteki karanlığın gölgesi hiç bir zaman peşimizi bırakmayacak.. Zaten evrenin yaradılış yasası da zıtlıklar üzerine kurulu değil mi? Böylesi bir ışığın olduğu yerde karanlıktan söz etmemek mümkün mü?
Başta Atatürk olmak üzere, köklerimizi, geçmişimizi küçümsemeye, ışığımız karartmaya çalışanlar oldukça aklıma hep Albert Einstein' ın o lafı gelir...
Einstein ilk izafiyet teorisini ortaya koyduğunda, yüz yazar fikirlerinin ne kadar çılgınca olduğuna dair oturup bir kitap yazmışlar. Adınıda "Yüz yazar Einstein'a karşı" koymuşlar... Sonrasında Einstein' a bir gazeteci bu durum hakkında ki fikrini sorduğunda, Onun cevabı bakın ne olmuş;
"Haklı olsalardı bir tanesi yeterdi!"
Bu yüzden karanlık bazen çoğaldığında tüm bu gürültücü kuşlar aklıma hep o cümleyi getiriyorlar. Zira bize bir " Mustafa Kemal" yetti!
Bilmiyorum belki daha didaktik bir yazı ile karşınıza çıkmalıydım. Belki fazla romantiğim ama bir yazar olarak kelimeleri ve onlarla kurulan hayalleri çok severim ...
Haksız mıyım ama baksanıza;
'Atam' ne büyük kelime!
Ne Özgür ! Ne Kurtuluş!
Ne Şükredilesi bir kelime...!
OLCAY MEŞE