Bundan 2 ay kadar önce,İnstagram hesabıma bir mesaj gelmişti. Bu mesaj, PR ve Sosyal Medya işleri yaptığımı paylaşımlarım vesilesiyle gözlemlemiş olan bir takipçimdendi. 2.Kitabının yayınlandığını pr konusunda eğer birlikte çalışma imkanımız olursa neler yapabileceğimi sormuştu. Ertesi sabah kendisine verdiğim telefon numaramdan beni aramasıyla Pürlen Kıyat Karakuş'la sevgi dolu yolculuğumuza başladık.Konuşmaya başladığımız an itibariyle Pürlen hanımın sıcaklığı,samimiyeti,doğallığı sayesinde,birlikte çalışmaya başlamaktan ziyade,sanki senelerdir birlikte çalışıyormuşuz gibi,çok eski bir dost gibi,abla gibi,can gibi sevgisini hissettim. O gün bugündür "Kırmızı Gece" ve Pürlen hanım, benim en kıymetlilerimden biri oldu. Yazmaya ve okumaya benim ne kadar önem verdiğimi yakınlarımın da gayet iyi bilecekleri gibi, Kırmızı geceyi hele ki bir de okuduktan sonra, özellikle ben de bir anne olduğum için,tam gaz pr çalışmalarımız için kolları sıvadık. Daima aynı frekansta olabildiğim bu özel ve pozitif insanla,projeler üretip,hayata geçirdikten sonra keyifle olumlu geri dönüşleri ve başarılarımızı izlemek büyük bir haz oldu bizim için. Pürlen Kıyat Karakuş ve tabiki Kırmızı geceyi bu samimi röportajda çok daha iyi anlayacağınıza,benimseyeceğinize,seveceğinize son derece eminim. Belki de bana gelen yüzlerce instagram mesajının arasında gelen en güzel mesaj bu olsa gerek.. Daha nice güzel başarılarımıza!....
Neden Kırmızı gece? Öncelikle, Bu Kadar İlgi Çekici Bir Konuyu, Son Derece Bilgilendirici Bir Şekilde Kaleme Dökme Fikri Nereden Çıktı Diye Başlamak İstiyorum Röportajıma..?
Kırmızı aşkın ve arzunun rengidir. Bunun yanı sıra toplumumuzda gelinlerin beline takılan kırmızı kurdele bekâreti, masumiyeti temsil eder. Romanın omurgası da; toplumumuzda bekâret- namus algısı ve ilişkilendirilmesinin henüz çocukluktan çıkmamış bireylerde yarattığı etki üzerine oturuyor. Kırmızının temsil ettiği bu zıt iki kavram olan aşk ve bekâret algısı romana en yakışan isimdi. Yaşadığımız coğrafyada kız çocuklarına verilen yanlış mesajlar bireylerin ileride hayati sorunlar yaşamasına neden oluyor. Evliliklerinde veya karşı cinsle temasta çok ciddi cinsel problemler yaşayabiliyorlar. Bu problemlerin başını cinsel ilişkiye girmekten korkma hali çekiyor. Bilinçaltının cinselliğe çok duyarlı oluşu, cinsellikle alakalı verilen tüm mesajların bilinçaltı tarafından kaydedilmesine neden oluyor. Ebeveynler veya sosyal çevre bazen farkına varmadan, bazen de bilinçli olarak ve malesef sistematik bir biçimde bekaret ve kızlık zarı hususunda yanlış mesajlar veriyorlar. Bu mesajlar kızlık zarının anatomik nedeninin vurgusu yerine sadece toplumsal algı olan namusu temsil etmesi üzerine kurulu oluyor.
Örneğin; Bekaretin bozulması durumunda kızın kirleneceği ve evde çürümeye mahkum kalacağı veya kız çocuğunun cinsel organıyla oynaması, bisiklete binmesi, ağaca tırmanmasının sonucunda kızlık zarının bozulabileceği ve namusunu yitireceği. Yine bir genç kızın kadınlığa geçtiğinde çirkinleşeceğini ve solacağı dair verilen hiçbir gerçeklik payı olmayan ürkütücü mesajlar… Bununla birlikte ergenliğe giren genç merak ettiği ve öğrenmesi gereken mevzuları ebeveynleri ile paylaşamıyor. Çünkü aldığı cevaplar ‘’bu konular anneyle, babayla konuşulmaz, ayıp’’ şeklinde oluyor. Dolayısıyla genç ne ailesinden, ne okullarda doğru şekilde bilgilendirilmiyor. Edinmek istediği bilgiler ise kulaktan dolma, yanlış bilgiler. Buna örnek olarak da kızlık zarının soğan şeklinde bir zar oluşu ve cinsel ilişki esnasında kadının canının çok acıdığı ve korkunç kanama gerçekleştiğine dair yine aslı astarı olmayan bilgiler.
Böylesine iddialı bir konuyu ele almamın en önemli nedenlerinden biri, ülkemizde vajinismus vakası yaşayan kadınların sayısının çok yüksek oluşu. Neden sorusu o kadar çok yankılanıyordu ki zihnimde… Neden bir kadın bu vakayı yaşar? Neden gelişmiş ülkelerde benzer vakalar çok az iken bizim coğrafyamızda bu kadar fazla?
Böylece Kırmızı Gece hayata geçti. İlk kitabımda olduğu gibi, bu kitabımda da farkındalık yaratmaktı amacım. Fakat Kırmızı Gece’nin farkı roman oluşu. Bu da romandaki örgüyü sürekli bir merak duygusu ve heyecan ile donatmama vesile oldu. Bir diğer nedenin gençlerle aramın çok iyi olması diyebilirim. Onlarla konuşmak, dertleşmek, ailelerine anlatamadıkları problemleri benimle paylaşmaları ve yardım almayı istemeleri beni bu romanı yazmaya iten en önemli etken. Hem ebeveynlerin, hem de gençlerin böyle bir esere ihtiyaç duyduklarını gözlemledim.
Kırmızı Gece Raflarda Yerini Bulmasından Kısa Bir Süre Sonra 4.Baskısına Geçti. Hem Gündeme Oturdu Hem de Çok Sevildi. Sizce Bunun Nedenleri Nedir, Sizin Aldığınız Tepkiler Nedir?
Sanıyorum bunun cevabı Kırmızı Gece’nin çok sahici oluşu. Roman kahramanları çok kanlı, canlı. Karşıt fikirler, kadın-erkek, aşk ve varoluşa dair hayatın pek çok alanına temas eden bir roman. Aldığım tepkiler genellikle ‘’Romanın bitmesini hiç istemedim, bitmesin diye yavaş yavaş okudum, bittiğinde bende bıraktığı tat öylesine büyüktü ki, günlerce etkisinden kurtulamadım gibi..’’ Bununla birlikte pek tabiki olumsuz tepkilerde alabiliyorum. Özellikle kapak çalışmasına. Zira amacım kadın vücudunun cinsel bir obje değil, sanat eseri olduğunu göstermekti.
Türkiye'de Kadının Yeri Sizce Nerededir?
Türk kadınının yerini yaşadığımız coğrafyaya çok benzetiyorum açıkçası. Avrupa ve Ortadoğu arasında ne varoluşunu tam olarak ortaya koyabilen, ne de koymaktan vazgeçen, sıkışmış kalmış… Medcezir misali gidip gelmeler yaşayan, bazen de patlamaya hazır bir volkan gibi fokurdayan. Ama asla göl durgunluğunda olmayan engin dişiler.
Kadın ve Erkek Eşit midir? Eş midir?
Eş değildir ama eşit olmalıdır. Eş olamaz çünkü kadın ve erkeğin anatomik yapıları ve duygusal zekaları birbirinden çok farklıdır. Kadın yaşamın devranı için yaratma gücü bahşedilmiş üstün bir varlıktır. Doğurma yetisi olan kadın bir araya getirici, bir arada tutandır. Erkek ise tohumlarını yayan, ailesine bakan ve kadınını, ailesini kanatları altında koruyandır. Malesef eşitlik kavramı ekonomik gücü sağlamak ile eş tutuluyor. Başka bir deyişle eğer erkek evi geçindirip, kadın çocuklarına bakıyor ise; erkek yaşamına dair ayrıcalıklar bekliyor, istiyor. Tabi istisnalar var ama kaideyi bozmuyor.
Böyle olunca kadınlar eşit şartlara sahip olmak için çalışma hayatına atılıyor. Bunun yanında 21.yüzyılda teknoloji ile gelen yenilikler bireylerin her şeyi daha çok talep etmesine neden oluyor. Arz ve talebi aynı hızla yaşamlara servis ediyor. İstemek ile çalışmak döngüsü içinde insan doğası hırpalanıyor. Tüm bu nedenler ve değişimler sonucunda kadının eril, erkeğin dişil enerjisini güçleniyor. Yine bu sonuç başka sorunlara ev sahipliği ediyor.
Yazarlığa Nasıl Karar Verdiniz?
İlk kitabım olan Benim Küçük Kalbim, doğumsal kalp rahatsızlıkları ile hayata gözünü açan bebeklerin gerçek yaşam öykülerini konu alıyor. Beş farklı aile ve bebeğin nefes kesen mücadelesini kaleme aldım. Bununla birlikte kitabın son bölümünde kalp sağlığına dair çok önemli bilgiler yer alıyor. Yazma eylemine başlamamdaki neden, oğlumun da doğumsal kalp hastalığı ile dünyaya gelmesi idi. 1996 doğumlu oğlum öylesi komplike bir kalp rahatsızlığı ile doğmuştu ki, o yıllarda bir çok doktor yapılacak ameliyatın başarı şansının yüzde beşlerde olduğunu söylüyordu. Bu gün geriye baktığımda anlıyorum ki aslında risk oranının yüksekliğini o gün belirleyen, benzer ameliyatların sayısının çok az olması idi. Nitekim oğlum Doruk, 1996 yılında Arteriel Switch ameliyatını atlatan yedi bebekten biri idi. Ve tıp literatürüne girdi. Pek tabi ki bu süreci yaşarken darmadağın olmuştuk. Dahası doğumu yapmamla birlikte, oğlumda bir anomali yani doğumsal bir bozukluk olduğunu anlayan sadece annemdi. Oğlumun dudakları, parmakları, topuk ve kulak çevresindeki morlukları işaret ediyor ve durmaksızın doktorları uyarıyordu. Zira her şeyin normal olduğunu belirtilerek taburcu edildik. Doğumun üçüncü günün sabahı başka bir hastaneye gittik ve oğlumun yarım günlük ömrü kaldığını, derhal müdahale edilmesi gerektiğini öğrendik.
Tahmin edebileceğiniz gibi aynı anda yaşanması neredeyse mümkün olmayan pek çok duyguyu aynı anda yaşadım. Henüz bebeğini kollarına bir kaç kez alabilmiş iken onu tekrar doktorlara teslim ettik. Üç günlükten başlayarak 16 yaşına kadar toplam beş ameliyat geçirdi oğlum. Bu gün 20 yaşında ve son derece sağlıklı.
Yazmaya tam da bu nedenlerden ötürü karar verdim. Çocuk Kalp hastalıkları konusunda toplumsal bir farkındalık yaratmaktı amacım. Bu yolda, Çocuk Kalp Vakfı ile birlikte yürüttük bu projeyi. Çocuk Kalp Vakfı Başkanımız Sn. Tayyar Sarıoğlu hastalar ile görüşerek yaşadıklarının tarafımca kaleme alınması için ailelerden izin aldı. Amacımız biliçlendirmek, farkındalık yaratmak ve benzer olaylar yaşayan ailelerin yalnız olmadığını hissettirebilmekti. Ve böylece ''Benim Küçük Kalbim'' adlı kitap doğdu.
Yazarken yazmaya aşık olanlardanım ben. Çok açıkça şunu ifade etmek isterim ki, oğlum Doruk'tur benim yazmama vesile olan. Aynı zamanda yazma eylemi sırasında kendimle yüzleşmeme, biriktirdiğim üzüntüleri akıtmama, hayata başka bir çerçeveden bakmama neden olan da yine oğlumdur...
Kitabınızı Yazarken; Nasıl Ortamları Tercih Edersiniz? Mesela Filmlerde Gördüğümüz Gibi Antika Bir Yazı Masası Üzerinde Bir Laptop ve Loş Işık, Yanlızlık mı? Yoksa Zaten Konu Kafamda Belli Hikayenin Seyri Benim Belleğimdedir Her zaman. Dolayısıyla Eşimle Salonda Otururken, Tv Açık Olsa Bile Hem Sohbet Edip Hem de Yazabilirim mi Dersiniz?
Çalışma odamda yalnızken, müzik eşliğinde yazarım. Kurgu ve örgünün gidişi hangi tür müzik eşliğinde yazacağımı belirler. Örneğin bir aşk sahnesi yazıyorsam, keman veya piyano dinlemeyi tercih ederim. Lakin bazen de New Age tarzı müzikleri dinlerim. Eğer kurgu hızlanır, heyecan yoğunlaşırsa, şaman müziğini tercih ederim. Fakat kurgu geliştirmeyi her an her ortamda yapıyorum. Yemek yerken, iş yerinde çalışırken, alışveriş yaparken hatta şakalaşırken. Kurgu başladığı zaman zihnim durmuyor.
Bize Biraz Kendinizden Bahseder misiniz Lütfen?
Anne ve eşim öncelikle. Genellikle enerjim yüksektir. Gülmeyi, paylaşmayı, ailem ve dostlarımla vakit geçirmeyi çok severim. Eşimle en büyük zevkimiz seyahat etmektir. Farklı kültürleri tanımaktan büyük kaz alırım. Hayvanlara karşı inanılmaz bir sevgim vardır. Varoluşları için her gün dua ederim, minnet duyarım. İş konusunda pek normal olmayan hallerim vardır. Bir işi elime alıyorsam eğer o iş ya olacak, ya da olacaktır. Bu huyum beni çok yoruyor ama ben tam da böyleyim. Tabi İzmir’li olduğum ve bundan da gurur duyduğumu da söylemeden edemeyeceğim…
Aşkı Nasıl Tarif Edersiniz?
Bu sorunuza Kırmızı gece’den bir alıntı ile cevap vermek istiyorum. "Aşk; su gibi akan, toprak kadar üreten, ateş gibi yakandır. Biri olmazsa aşk eksikli kalır.."
Kırmızı Gece Ne Kadar Sürede Tamamlandı?
Yazmak dışında yürüttüğüm bir işim olduğu için iki senede tamamlayabildim.
Eşiniz ve Oğlunuz Böyle Toplumsal Ancak Ne Acıdır ki Son Derece Bastırılmış,Önemli Bir Yarayı Ele Alarak Kitap Yazmanıza Nasıl Tepki Gösterdiler?
Bu sorunuza da kitabımdan bir alıntı ile yanıt vermek istiyorum. "Bir kadın gücünü onun yaratımlarını kutsal sayan erkekten alır."
Hem eşim hem oğlum sonsuz destek verdiler. Hatta her ikisini de ama daha çok oğlumu "şu bölümü bir dinle…" diyerek defalarca bunalttığım olmuştur. Ama o benim ruhumun bir parçası ve rehberim olmayı asla bırakmamıştır. Eşim ise benimle gurur duymaktan bir gün bile vazgeçmedi. Ona minnettarım.
Kitabınızın Hedef Kitlesi Kimlerdir?
Romanda üç nesil anne-çocuk ilişkisi ve farklı kültürlerde büyümüş Rus asıllı Polina ve İrlanda asıllı Rachel Dow’un oluşu karşıt yaşamları romanda hayata geçirmeme neden oldu. Böylece oldukça geniş bir kitleye hitap etmemi sağladı. Ergenlik çağından başlayarak, anneanne, babaanne veya dede olmuş okurlardan kitaba dair çok sık içten sevgi dolu mesajlar alıyorum. Sizin vasıtanızla her birine yürekten teşekkür ederim.
Kırmızı Gecenin Devamı Gelecek mi? Projeleriniz Nelerdir?
Kırmızı Gece şu anda İngilizceye çevriliyor. Diğer Ülke okurlarıyla yakında buluşacak. Yeni romanım da yazım aşamasında.