1- Hayatınızın nasıl bir dönemine denk geldik?
Yalnız ama onurlu kalabilmiş bir dönemine :) Annemi 5 yıl önce kaybettikten sonra inzivada olan, ancak bu süreçte çok şey biriktirmiş,okumuş,düşünmüş,yazmış,
yaptığım işlerle yanımda olan değil, bana ben olduğum,ben kalabildiğim için değer veren bir avuç güvenilir olduğuna inandığım insanla yola devam ettiğim, sıfırlanmış ve doğal seleksiyonu tamamlanmış bir dönemine...
2- Ekrana uzun ara verdiniz. Magazinde de pek görünmüyor, çok röportaj vermiyorsunuz. Neler yaptınız bu arada?
Evet 5 yıl oldu. Bu dönemde ülkeyi yakından izledim,insani ve mesleki ilişkilerin bizim döneme göre deformasyonunu farkettim, “Schadenfreude” Sendromunun
(Başkasının mutsuzluğundan mutlu olmak) ve Mobbing olgusunun, her nevi baskının toplumda katlanarak arttığını ve insanlığın samimiyetsizliğini gözlemledim. Ucuzluğun kalıplaştığını,cehaletin hüküm sürdüğünü,liyakatın uçup gittiğini,toplum algısında yetenek ve zekanın korkulduğu için hiçe sayıldığını gördüm. Hatta bununla ilgili bir kitap yazıyorum bir süredir. Magazinle işim olmadı hiç. O alanda çalışan emekçi arkadaşlarıma saygım sonsuz tabii.. Zor iş böyle bir piyasada karda boranda birtakım tiplerle,ikoncanlarla uğraşmak…
3- Ünlü olmak bir meslek şimdilerde adeta. Kabullenmek zor oluyor mu sizin için?
Ünlü olmak keşke bir meslek olabilseydi :)
Günümüz düzeninde Pop-Art mucidi Andy Warhol’un da uzun yıllar önce ifade ettiği gibi “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak”Bahsettiği süre çağımızda aşılsa da adam nokta atışı yapmış bravo :)Yalnız bizde kavramlar epey karıştırıldıği için, popülerliğin şöhret,
sıradanlığın doğallık,kurnazlığın zekâ sanılmadığı bir kültürü yeniden kazanmamız lazım. Sanat toplumu terbiye etmeli, toplum sanatı yönlendirmemeli. Yılladır görüyoruz ki bu şekilde devam ettiği sürece işler ucuzluyor, genel algıya göre ticaret yapılıyor yalnızca. O zaman da Sektör olamıyoruz, piyasa olarak bahşediyouz hala kendi aramızda bile..
Bana gelince, belki çocukluğumdan ve babamdan dolayı hep bu işin içinde olduğum için kendimi hiç bir zaman şöhretli, ünlü falan görmedim sadece işimi yapmaya çalıştım izin verdikleri,bazı uzun kollar devreye girip işlerimi engellemediği sürece tabii :) Yazıyorum bunları zaten.
4- Şöhretin sizin için anlamı ne?
Şöhret kavramı bu coğrafyada pek geçerli değil. Popüler kültür bir anda var olan,bir anda da yok olabilen birşey global dünyada. Şimdiki zamanda geçerli olan o.
K-Pop gibi mesela.Bir günde eleman milyarlarca izlenebiliyor YouTube’da.
Değeri var mı? Bence çoğunun yok. Tek projeler saman alevi gibi birden dehşet parlıyor, iki gün sonra esamesi okunmuyor. Sanat kalıcıdır, bir değerdir. Popüler kültür yapana ve yaptırana büyük paralar kazandırır ve bir süre sonra unutulur gider suya yazılan yazı misali. Ama cepler dolup taşmıştır o zaman diliminde ayrı :)
Tıpkı artık insanların genelinin Allah’a - Tanrı’ya
değil kendi ürettikleri bir kağıda tapmaları gibi. Şimdi tabii onun yerini Bitcoin aldı :)
Çok hain bir süreçten geçiyoruz.
5- Peki şöhret insanı yalnızlaştırıyor mu?
İnsani olarak tercihlerinize,birikimlerinize ve karakterinize bağlı. Yine ayırarak söylüyorum ki,
bu yeni düzende yalnızca popüler olmayı kafaya takmış birinin yalnız olması mümkün değildir. İyi kötü farketmeden çevre genişletir ama o da onun karakterini ne kadar gizlemeye çalışsa da “bazı gören gözler” o anları yakalar ve tercihini yapar. Şöhret denen şeyin arada demlenmesi gerekir. Evet belki bazan yalnızlık gerektirebilir. İnsanın 3. bir gözünün 7/24 kendini izlemesi gerekir içsel güdülerini,algılarını,samimiyetini check etmesi,sorgulayabilmesi,kendine has yeteneğine,aklına hakim olabilmesi için. Yoksa çoğunluğa karışmak, vasatı takip edip sıradan olmak zaten çok kolay.İlk önünüze sunulan fırsat hatta..
6- Yazar Jorge Amado “İnsanın anayurdu çocukluğudur” demiş. Siz nasıl bir çocuktunuz, hangi duygu sizi çocukluğunuzdaki “yuva” kavramında hissettirir?
Evet çok doğru. Çocukluğunuz sizin ileriki hayatınızın yapı taşlarıdır. Genetik olarak tüm hayatınızı,karakterinizi,kimliğinizi yönetir. Aşk çocuğu olmak (ki ben öyle olduğumu biliyorum yani israf değil :) hayat boyu bazı zorluklar çıkarabilir ancak her zaman kendi jenerasyonunuzdan bir adım ileride yürürsünüz, hayatta düşünsel anlamda,tecrübe olarak,ayağınız kaydığında
(ya da kaydırıldığında doğrusu) B planınız hep ceptedir. O an uygularsınız ya da uygun zamanı beklersiniz..
7- Çocukluğunuzda kurmuş olduğunuz gelecek hayali ile bugünkü Tardu’nun yaşadığı hayat arasındaki en büyük fark ne?
Tüm zorlukları ve kolaylıklarıyla da olsa istediğim hayatı yaşamayı tercih ettim her zaman. Neysem O oldum iyisiyle kötüsüyle. Kimseyi kandırmadım,kimsenin işine,emeğine,ekmeğine göz dikmedim,çalmadım çırpmadım,kendimi pazarlamadım. Hep böyleydi ve 49 yaşından sonra değişeceğine de inanmıyorum. Çok sevdiğim ve hatta taptığım işimi yapmak istiyorum sadece. Çünkü bu benim terapim.
Hep saçma bir tartışma vardır ya yıllardır süregelen... “Sanat toplum için midir, sanat sanat için midir” diye...Yok kardeşim sanat kendim içindir.
8- Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunusunuz.
Oyuncu olmak istemenizin nedeni, popülerliğin cazibesi mi yoksa insanların hayatına dokunma hissinin verdiği içsel doyum muydu?
Konservatuvar ‘91 girişliyim. 30 sene olmuş.
O dönemde biz sahne tozu yutmak için girmiştik o sınavlara. O zaman zaten bir TRT, bir de Magic Box vardı :) Dolayısıyla biz dizi oyuncusu olmak için değil sahnede olabilme idealiyle kendimizi yetiştirdik. Popüler olmak gibi bir idealimiz olmadı. Dünyanın en güzel oyunuydu bizim dönem için sahnede olmak. Bazıları çok kutsallaştırırlar mesleği. Ben asla onlardan olmadım ancak sahnede oyun başlar ve bitmek zorundadır. Yani adrenalini çok yüksek bir iştir. O sizi besler, geliştirir aslında oyunculukta. Sinema ve dizi olması gereken standartlarda yapılabilse bizdeki (belli başlı işleri dışında tutarım elbet) inanılmaz bir potansiyele sahibiz yaşadığımız coğrafya olarak, fakat bakıyorsun çoğu Copy_Paste işler..Çok daha iyilerini yapabiliriz biliyorum.
9- Yaşam sizin için serüven mi, görev mi, arayış mı,kaçış mı, çarpıcı bir yolculuk mu?
Tüm cevaplarım sorunuzun içinde :)
10- Bugünkü bildiklerinizle yeniden başlama şansınız olsa, hayatınızın neresinden başlamak istersiniz?
Bence hayatın her anı, her saniyesi yeni bir başlangıçtır. Ülkenin Cumhurbaşkanı olmak isterdim ama :)
11- Geriye dönüp baktığınızda ‘keşke’ler mi taşıyorsunuz yoksa her şeyi hayatın size sunduğu bir deneyim olarak mı görüyorsunuz?
Keşke’ler insanı hüzünlendirir. Belki bir süre sonra da hayatına sağlam bir deneyim olarak geri döner sana, ileri götürür. O yüzden ben “keşke”leri sileli çok oldu hayatımdan. Öyle “Carpe Diem”ci falan da değilim.
12- Zamanın size öğrettiği en değerli şey ne?
”SEVGİ”
13- Kendinizle ilgili sizi en çok şaşırtan, düş kırıklığına uğratan, ya da “ Vay be, sandığımdan daha güçlüymüşüm “ dedirten neler oldu ?
Kendini bilen kendine şaşırmaz...
14- Yakın gelecekte bir tiyatro, sinema ya da dizi projesinde görebilecek miyiz sizi?
Umarım. Öksüz yetim bıraktılar, sağlam çıkarız inşallah yine bu piyasadan. Kolumuz kırıldı yen içinde kaldı ama olsun kanadımız var…
15-Bir proje size ilk teklif edildiğinde, kabul etmenizde neler etkili oluyor ?
Çok önceden elbet senaryoydu öncelikle.
Aynı algıda oynayabileceğiniz pazarlanmamış, liyakatli, yetenekli oyunculardı. Yapım şirketiydi falan filan…
Artık sadece, evinde mutsuz olduğu için setleri cehenneme çevirmeyen, kafa dengi, huzurlu bir yönetmen. Gerisini biz hallederiz :)
16- Dijital platformlarda birkaç yıldır güzel işler üretilmeye başlandı. Bu konudaki düşünceleriniz neler ? Bu tarz projelerde yer almak ister misiniz?
Evet, teknoloji çağının en iyi getirilerinden biri elbet. Eskiden TV.’lerde makul saatlerde çalışıp iki gün de repo yapardık. Sette herkes bizim arkadaşımızdı. Kimsede bir ukalalık,kasıntılı haller falan göremezdiniz. Olması gerektiği gibi işinizi yapar, birbirinize sarılır yüksek bir motivasyonla evinize giderdiniz. Şimdi kanal total 3 saatlik iş istiyor ve setlerde zaman dolduruluyor. İnsani ilişkiler çok zayıfladı artık. Dizide oynanan roller hayata taşındı. Set arasında herkes cep telefonlarına dönüyor ve sabahlara kadar iş uzuyor. Ben de denk geldim son dönemlerde birkaç kere. O zaman, keyifle yapılması gereken bir iş eziyete dönüşebiliyor herkes için. Çoğumuz zaten dijital platformlara yöneldik. “TV sektörünün” acilen bu eski kafadan çıkması gerekiyor, böyle devam edebileceğine pek ihtimal vermiyorum.
17- En çok nasıl bir karaktere hayat vermek istersiniz?
Bu dönemde mi? Tabi ki “SEDAT PEKER” :)
Bak o konuda çok iddialıyım.
Keşke yapılabilse ancak biraz zor tabii, şimdilik…
18- Kendinize ayırdığınız rahat bir gün nasıl geçer, neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Dediğim gibi yazmak beni rahatlatıyor. Okumak, araştırmak da elbet. Tekrar motivasyonumu sağlamaya, inancımı yeniden inşa etmeye çalışıyorum.
Bir de bu aralar en sevdiğim, evde koşu bandında yürürken sesli kitap dinlemek.
19- Kendinizi en çok nerede ve kiminle iyi hisseder, en çok ‘’Kendiniz’’ olursunuz?
Herkes sadece kendisiyle ve kendi mekanında yalnızken kendisi gibidir. Ben buna inanıyorum.
Artık herkes “Poker Face” Tuhaf bir düzende yaşıyoruz artık. Ne getirir emin değiliz hiç birimiz. Aklına,ahlakına,zekasına,yeteneğine,espri algısına,saygısına ve kişiliğine güvendiğiniz bir kaç dostunuz yetiyor. Diğerleri çok önceden hayatınıza popüler olduğunuz zaman giren ve çıkan şöhret budalaları…
Dediğim gibi bir avuç pırlanta insan size yetiyor gerisi hikaye…
20- Herkes aşkı kendine göre tanımlar, sizin için aşkın tanımını sorsam...
Bilemem…Bu sorunun bende cevabı yok artık...
21- Aşk bir süre sonra bağlılıktan, bağımlılığa dönüşebiliyor. Sizce bu dengeyi kurmanın bir matematiği var mı?
Aşk denen olguda bağlılık bana hep sahte gelmiştir. Bağımlılık da bir hastalıktır elbet ama çok da keyiflidir.. Uzun ömürlü olsun isterdim ama bir süre sonra kurallar,yapaylıklar,alışkanlıklar devreye girdi mi işte asıl o zaman karşılıklı olarak birbirini aldatmış oluyorsun. Ben oyunculuğu da,hayatı da edebi zekadan ziyade çocukluğumdan beri matematiksel olarak algılamış biri olarak, net bir cevap vermek cidden zor.
22- Modern zamanların ideal çift kavramı hangi öğeleri içinde barındırmalı sizce?
Kendine özsaygısı, beden uyumu, algıları, ortak zevkleri olan, espri anlayışları birbirini tamamlayan, paslaşabilen, konuşabilen çiftler bunu sürdürebildikleri ölçüde başabilmişlerdir bence.Tabii ki Aşk doktoru falan değilim o da ayrı mesele:)
23- Sosyal medyada herkesin uzun namlulu topları var. Toplumdaki bu ruh halini nasıl yorumluyorsunuz?
Sosyal medyada o elindeki uzun namlulu topu ne zaman ve nerede kullanacağına bağlı.
Bir bumerang olarak sana geri de dönebilir, ya da dünya düzenini bile değiştirebilir.
24- Düzenli olarak spor yapıyor musunuz?
Yok, bu aralar sadece sahilde ve evde koşu bandında yürüyüş yapıyorum. Gençliğimde hemen tüm sporları yaptım, hatta bazılarını profesyonel olarak. Yavaş da olsa tekrar bu pandemi döneminden sonra
(bence pandomim) tekrar başlıyorum.
25- Şehir hayatının sürekli “bir yerlere yetişmeye çalışma” haliyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Herkes gibi sizin de kaçıp sakin bir yerlere gitme hayaliniz var mı?
Evet bu Metropol( hatta Megapol) yaşantısı yaşadığımız şehir İstanbul gibi 20 Milyon nüfuslu ve altyapısı iyi planlanmamış şehirlerde bizi yorabiliyor. İnsanları böyle bir şehir yaşantısı trafikte, hayatta agresifleştirebiliyor mesela.
O yüzden benim bu dönemde nadir de olsa kaçtığım, huzur bulduğum yerler, gizli mekanlar var. Ancak işimiz (oyunculuk , dublaj vs..) genelde aynı çevrede olduğundan bu sıkıntıyı hepimiz yaşıyoruz. Bu harika şehrin düzeninin değişeceğinden umutluyum hala. Güzel günler bizi bekliyor.
26- Yakın gelecekte yapılacaklar listenizin ilk üç sırasında neler var?
Radyo
Televizyon
Enformasyon...