SAKIZ ADASINI SEVDİĞİM DOĞRUDUR…
Her hafta gitsem bıkmam.
İnsanlarını, mekanlarını severim. Biz kokan bi yer olduğundan mı, yoksa “kafa nereye biz oraya” fikrini daha kolay uygulayabildiğimizden mi bilinmez seviyorum işte.
Yeni yıla da Sakız Adası’nda girdik bu sebeple.
Yeni yıl dolayısı ile kalabalıktı ada. Kış ayı daha sakin olur diye düşündük ama, yılbaşı olduğunu atlamışız. Önümüzdeki sene tam Noel zamanı (24-25 Aralık) gitmeyi planlıyoruz. Hem daha sakin olur hem de ada kültürünü daha yakından tanıyalım istiyoruz.
Neyse, kalabalık dedim ama kötü demedim gezi için. Yine her zamanki gibi eğlenceli geçti.
30 Aralık günü Çeşme limanından yarım saatlik bir yolculukla Sakız limanına vardık. Uzun kuyruk nedeniyle bir saati aştı gümrükten çıkışımız. Liman çıkışında, 3 gün sürecek tatilimizde adayı dolaşmak için kiraladığımız aracımızı teslim aldık. Hızlıca kalacağımız Mavrokordatiko Butik Otel’e doğru yola çıktık. Otelimiz eski bir taş konak. Basit ve temiz bir otel. Fiyatı makul sayılabilecek bir yer. Bavullarımızı odalarımıza bırakır bırakmaz hemen bişeyler yemek istiyoruz. Çünkü gemiydi, gümrüktü, oteldi derken saat bir olmuş bile.Arabamıza atlıyoruz ve istikamet Lithi.
Geçen sene de gelmiştik bu güzel yere. Sahilde birkaç restoranı olan ve yine küçük pansiyonları ile misafirlerini ağırlayan minik bir yerleşke burası.
Gelirken nerede yemek yiyip, nerede keyif yapacağımızı planladığımızdan restoran seçmekte zorlanmıyoruz. Sahilin sonundaki 3 Kardeşler Restoranına çöküyoruz hemen. İçeride şömineyi yakmışlar. Üşümüşüz biraz. Şöminenin yanındaki masa iyi geliyor hepimize. Garson çok acıktığımızı anlamış olacak, mönüleri hızlıca tutuşturuyor elimize.
Sipariş vermek için dil bilmenize gerek yok Sakızda. Çünkü neredeyse tüm restoranların mönüleri, ayrıca Türkçe hazırlanmış. Takılmamak lazım dil bilip bilmemeye ayrıca. Yunanlı bir dostum şöyle diyor “vre komşi, niyet iyi olduktan sonra insan yürekten konuşur, anlaşır nasılsa”. Bonu gönülden katılıyorum. Bi tarihte Lagada da eşimin ve iki Yunanlı ton ton teyze ve eşinin dil bilmeden siyaset konuştuklarına şahit oldum ben. O gün bu gün dil konusuna hiç takılmıyorum. Özellikle de Yunanistan’da. Yani demem o ki sipariş vermekte asla zorlanmayacaksınız. Yeter ki gönüller bir olsun!
Biz de öyle yapıyoruz çat pat İngilizce, ama daha çok Türkçe güle eğelene veriyoruz siparişlerimizi.
Yunan mutfağının klasiği sayılabilecek aterina balığı (minik gümüş balığı), ada ve civarında yakalanan karides ve haşlama ahtapotumuzu istiyoruz hızlıca. “E yanına da bi kadeh uzo iyi gider” diyor sevgili eşim. Elbette kırmıyorum onu. Uzo da istiyoruz.
Karidesi kızartma seviyoruz genelde. Kabuklarıyla, denizden çıktığı gibi kızartıyorlar. Bizim çim çim karidesten farkı, bu cins karidesin ayıklanacak tüm malzemesi başında. Yani yerken karidesin baş kısmını koparmanız yeterli. Üç Kardeşlerde de çok güzel yapıyorlar, kesinlikle tavsiye ediyorum.
Siparişlere ek olarak biraz caciki (elbette cacık), kabak kızartma ve olmazsa olmaz Grek salatada istiyoruz. Yemeklerimizi azar azar söylüyoruz ki akşam rezervasyon yaptırdığımız Kehribari Restoranın da tadını çıkarabilelim diye.
Şöminen başında sohbetimiz sürerken denizin hışırtısı geliyor dışarıdan. Huzurlu iki üç saatin ardından, karanlık bastırmadan kalkıyoruz Üç Kardeşler’den. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz.
Hanımlar biraz alışveriş için çarşıda kayboluyorlar. Çok geçmeden “Reçelci Rena”da rastlaşıyoruz. E malum küçük bi yer burası.
Rena’nın anneannesi Bornovalıymış. Yabancı değil yani. O da sık sık İzmir’e gelip gidiyor. Yaptığı reçeller gibi pek tatlı Rena’da. Adaya gidipte ona uğramadan dönene rastlayamazsınız. Yine her zamanki gibi alışverişini yapıyor hanımlar. Eşim, oğlumuz Efe’nin pek sevdiği mandalina reçellerinden alıyor. Rena ile biraz Bornova, biraz İzmir sohbeti yapıp ayrılıyoruz.
Akşam yemek rezervasyonu yaptırdığımız Kehribari için hazırlanmak üzere otelimize dönüyoruz.
Yunanlılar, siesta yüzünden olsa gerek akşam yemeklerini geç yiyorlar. Daha önceden bir iki müzikli taverna deneyimimiz olduğundan, yani hep erken gittiğimizden, bu kez rezervasyonumuzu saat 21.00’e yaptırıyoruz, ki restorana gittiğimizde tek başımıza kalmayalım. Amacımız değişik kültürden insanlarla yemek yiyip eğlenebilmek. Gerçi Kehribari müzikli bir yer değil, ama olsun yine de biraz geç gitmekte fayda var. Sakızda çarşının arka taraflarında bir ara sokakta restoran. Öyle manzaralı bir yer değil. Ancak içi gayet şık ve eskiye uygun dekore edilmiş, yoğun olarak adalıların tercih ettiği bir yer.
Üç dört senedir hep gitmek istediğim ancak bir türlü fırsat bulup gidemediğim bir yer Kehribari. Bu kez pas geçmiyorum ve işte buradayım.
Kehribari’de bir mönü yok. Masaya gelen garson size balık mı yoksa et mönü mü istediğinizi soruyor. Sonrası o gün mutfakta ne piştiyse geliyor önünüze. Merak etmeyin mutfakta pişenler son derece leziz şeyler.
Biz elbette balık mönü tercih ediyoruz. Haşlama ahtapot, karides, kendilerine özel lahana ve havuçla harmanlanmış salata, yoğun bir sirke tadı aldığınız buğulanmış balık kısa zamanda geliyor masamıza. Buğulanmış balığa hepimiz bayılıyoruz. Mücver ve bir iki meze daha geliyor önümüze, hepsi çok güzel. Hele bir midye yapmışlar kiiii, tabak geri giderken ardından bakakalıyoruz. Midye çok güzel. Suyu başka güzel. Sadece karidesi kızartırken biraz yağ çektirmişler, o kadar. Onun dışında herşey çok lezzetli.
Restoran biraz sıkış tepiş ama bir o kadar da güzel. Mekanın özelliği bu. Bu güzel yerde olmanın verdiği keyifle sonlandırıyoruz gecemizi. Tarih kokan otelimize yol alırken muhabbet hala Kehribari’nin, Lithi Üçkardeşler Restoran’ın leziz yemekleri elbette.
31 Aralık gününden bahsetmeyeceğim size. Klasik yılbaşı eğlentisi işte. Tek fark Çeşme’de değil de Sakız Adası’ndayız.
Yazımın başında dediğim gibi bi dahakine ya 24-25 Aralık’ta gideceğim ya da hiçbir özelliği olmayan günleri tercih edeceğim yurtdışı seyahatlerimde. Özellikle de Yunan Adaları’nda. İlk hedefim de yaz gelmeden arabamla gidip, koy koy gezerken akşamları da çadırımda konaklamak. Bugüne kadarki seyahatlerimde bu tarz konaklama alanları pek çarpmadı gözüme ama gidersem de kovacak halleri yok ya!Bu seyahatimi de buradan sizlere anlatırım.
Demem o ki bugün okullar yarıyıl tatiline giriyor. Kış sebebiyle pek kalabalıkta değildir şimdi adalar. Günübirlik bile olsa bi gidin derim.
Ne bileyim güneşte kurumuş ahtapot ızgara yersiniz, karşı kıyıdan bu tarafa, mutluluğa, barışa kadeh kaldırırsınız. Yeni insanlar tanır, yeni komşular edinirsiniz. Beli mi olur, di mi ya?
Ha! Giderseniz Rena’ya benden selam götürün e mi?