1950 Ankara doğumlu, 1968 yılında İzmir Atatürk Lisesini, 1972 yılında Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. 23 yıl çalıştığı Devlet Su İşleri’nden 1999 yılında emekli oldu. 2002-2017 tarihleri arasında Uşakizade Köşkü Müdürlüğü’nü yaptı.
İnşaat Mühendisi olarak yaptığı görev sırada çektiği fotoğraflarla birçok yurt içi ve dışı ödüller aldı. Karşıyaka Belediyesi’nin çevre ödülüne layık görüldü. İzmir’deki okullarda gösterilmek üzere çevre ve kent kültürü temalı belgeseller yaptı.
1997 yılında, eline geçen Atatürk fotoğraflarıyla ilk fotoğraf sergisini İzmir Atatürk Müzesi’nde açtı. 2017’ye kadar, 15 ayrı konu başlıklı toplam 500 kez Atatürk fotoğrafları sergisi açtı. Bunların bazıları Anıtkabir, 2’nci Meclis, Uşakizade Köşkü ve İzmir Atatürk Müzesi sergileridir.
Türkiye’nin en zengin Atatürk fotoğrafları arşivlerinden birine sahip olarak, sergilerin dışında belgesel yapmaya başladı.
Atatürk Destanı”, Cumhuriyet ve Kadın, “Çanakkale Destanı”, “Kıbrıs Destanı”, “Gazi Magosa Destanı” bunlardan bazılarıdır. “Atatürk ve Unutulmaz Anıları”, “Anılarla Çanakkale Geçilmez”, “Gazi’nin İzmir Anıları” ise kitaplarından bazıları.
Atatürk temalı birçok ödülde alan Ahmet Gürel 2002 – 2006 tarihleri arasında Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Başkan Danışmanlığı, 2002-2017 arasında, 15 yıl İzmir Özel Türk Koleji Uşakizade Köşkü Müdürlüğü’nü yaptı. Şuan 2010 yılında kurulan, İzmir Platformunun başkanlığını yürütmektedir
1905 tarihinden, son gelişi olan 1934’e kadar 16 kez İzmir’in konuğu olan ve bu süreçte; 146 gün İzmir’i şereflendiren Atatürk’ün ilk beş gelişini Ahmet Gürel'in kaleminden sizlere aktarıyoruz.
“ANILARLA GAZİ İZMİR’DE”
Atatürk, 1905 tarihinden, son gelişi olan 1934’e kadar 16 kez İzmir’in konuğu olduğu olmuştur. Bu süreçte; 146 gün İzmir’i şereflendiren Atatürk’ün ilk beş gelişini siz okurlara anlatacağım. Atatürk, Ankara ve İstanbul’dan sonra neden İzmir’e çok gelmiştir. Atatürk İzmir’i çok mu seviyordu? Bu sorunun cevabını almaya 9 Eylül 1922 günü onun yazdığı 18 numaralı not defterinden başlayalım...
“15 Mayıs 1919, İzmir’in işgali… Ben aynı günde İstanbul’u terk ettim. O kara günde Karadeniz’deydim. 3 sene ve 4 ay sonra da bugün Akdeniz’deyim.”
O, İzmir’in işgalinin ertesi günü, Bandırma vapuruna binmiş ve 1212 gün süren işgal günlerinde hep İzmir’in kurtuluşunu hedeflemiştir. Adeta “Kızıl Elma” olarak gördüğü İzmir’e, 1 Eylül 1922 gaaünü; “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”, diyerek, 9 Eylül günü, “Muzaffer Komutan” olarak (halaskar) girmiştir. Evet, İzmir “İlk Kurşun” ve “Son Kurşun” idi... Annesi Karşıyaka’nın kalbinde yatıyordu, karısı Göztepeli bir kız idi... Bunlara göre İzmir’i çok seviyor diyebiliriz, ama O, ülkemizin her karış toprağını seviyordu, bunu hepimiz biliyoruz.
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in İzmir’e İlk Gelişi
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, Harbiye’de ve Harp Akademi’sinde, memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydın ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştır. Devir, istibdat dönemi idi, bu davranışları onun aleyhine olabilirdi; ancak çevresince gerçekten çok sevilişi, düşüncelerinde samimi oluşu, onun herhangi bir tertibe gitmesini önlemiştir. Bununla beraber, Harp Akademisi’nden mezuniyeti izleyen günlerde, istibdat ve padişah rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu şüphe çekerek kısa sürede olsa İstanbul’da tutuklu kalmıştır. Birkaç gün hapis kaldıktan sonra, sürgün evrakına ‘kolayca bir araç bulup dönemeyeceği bir yere gönderilmek’ kaydı konulan Yüzbaşı Mustafa Kemal, 5. Ordu’nun merkezi olan Şam’a sürgün edilmiştir.
Mustafa Kemal’in sürgün arkadaşı olan Ali Fuat Bey,
bu yolculuk sırasında yaşananları şöyle anlatmıştır:
“Mustafa Kemal, ben, Müfit Kırşehir ve diğer bazı seçkin yüzbaşılar İstanbul Limanı’ndan kalkan bir Nemse vapuruyla Beyrut’a hareket ettik. Ertesi gün öğle üzeri İzmir’e geldik. İzmir’i ilk defa görüyordum. Üç arkadaş bir araba tutarak Kordonboyu’nda dolaştık. Şehir fevkalade güzeldi. Şehirdeki gazinolarda orkestralar çalıyordu. Birine girmek istedik, fakat sonra vapuru kaçırmaktan korkarak bundan vazgeçtik.”
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in İzmir’e İkinci Gelişi
Şam’dan 3. Ordu’ya tayin edilen Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, 16 Eylül 1907 günü, vapurla Selanik’e giderken, bir kez daha İzmir’e uğramıştır. 27 Ocak 1923 gecesi, İzmir Hükümet Konağı’nda yaptığı konuşmasında, İzmir’e bu ikinci gelişini şöyle anlatmıştır:
“...Birinci ve ikinci gelişlerim çok kaygılı ve sıkıntılı günlerde olmuştur. Birinci ve ikinci görüşlerimin bende yer eden izlenimini belirtmek gerekirse diyebilirim ki; bu izlenim çok acılı, çok buruk duygularla doludur. Bilmem, bu duygular o zaman ülkeyi sarıp bunaltan zorbalığın baskısından mı doğmuştu? Yoksa bu güzel ülkede yaşayan insanlar içinde, onlara bayağı hükmedercesine, burnu havada ve çalımlı dolaşan bir takım yabancıları görmemden mi? Hele böylelerinin, ülkenin gerçek çocuklarından daha mutlu, daha varlıklı olduğunu anlamamdan mı ileri gelmişti? Belki bütün bu sebeplerin hepsi yüzünden…”
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in İzmir’e Üçüncü Gelişi
Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal’in İzmir’e en az bilinen üçüncü gelişi, Rus vapuruyla Trablusgarb’a giderken uğradığı Urla’da gerçekleşmiştir. O’nun İzmir’e bu uğrayışını, Urla Karantinası’ndan Selanik’te bulunan arkadaşı Fuat Bey’e 17 Ekim 1911 tarihinde yazdığı mektuptan öğreniyoruz.
İzmir’in İşgali
15 Mayıs 1919, İzmir’in emperyalist ülkelerce işgal edildiği kara bir gündür. İzmir’in işgalinin ertesi günü Samsun’a hareket eden Mustafa Kemal, her gittiği yerde İzmir’i anlatmış ve kurtuluşumuzun sembolü olarak İzmir’i seçmiştir.
Yunan İzmir’e çıktığı 15 Mayıs günü, Gazeteci Hasan Tahsin’de attığı ilk kurşunla emperyalizme karşı durmanın bir sembolü olmuştur.
Şimdi onun hedefi; Yunan’ın geldiği gibi İzmir’den kovulması” idi. “Geldikleri gibi giderler” diyen Mustafa Kemal’in İzmir’i “kurtuluşun sembolü” olarak seçmesinin asıl nedeni işte buydu.
16 mayıs 1919 günü İstanbul’u terk... 19 Mayıs 1919 günü Samsun’da... Kongreler... 1212 gün İzmir hasreti...
İZMİR'E DOĞRU
26 Ağustos 1922 Saat: 05.30 Kocatepe... Türk Ordusu, hücuma kalkar... 30 Ağustos 1922 günü, Zafer... Gazi, Mareşal Mustafa Kemal cepheyi dolaşmaktadır, her yer şehit ile doludur... O;
“Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ‘ölmeyeceğiz’ diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.” demiştir… O, yerde duran yırtık Yunan bayrağını, topun üzerine koydurtmuştur.
1 Eylül 1922’de Mustafa Kemal: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”, demiş, Yunan yeni başkomutanı Trikopis, esir olmuş ve ordular İzmir’e doğru akmaktadır...
17 Ağustos 1922 günü, Ankara Keçiören’de yedikleri son yemekte, “Hücum haberini alınca hesap ediniz. On beşinci gün İzmir’deyiz” diyen, Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmir’e on dört günde kavuşmuştu. Muzaffer Komutan, Türk Ordusu İzmir’e girişini Belkahve’den izlerken, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya dönerek, ağzından şu cümleler dökülmüştür; “Eğer, bu güzel şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm.” Ve o kara günlerden sonra, sıra aydınlık günlere gelmişti ama 4 gün sonra, İzmir Kurtarıcı’nın gözleri önünde yanmıştır.
İşte, 9 Eylül 1922 günü gelmişti. Son Yunan kırıntıları da İzmir’den tahliye olmuştu. Sakarya savaşının ardında cepheyi gezen Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, Reuter Ajansına; “Her yerde Mustafa Kemal diye birisini aradım ama bulamadım”, demişti. Yirminci yüzyılın en büyük zaferinin Başkomutanı Mareşal Mustafa Kemal, aynı Reuter Ajansı’nın muhabirine zafer sonrası kendisine yakışan zarif gülümsemesiyle şu soruyu sormuştur:
“İki haftadır cephedeyim. Her tarafta Hacı Anesti’yi arıyorum, gördünüz mü?’”
Geceyi Nif’te (Kemalpaşa) geçiren Mustafa Kemal o gün için: “Bütün hayatımda sevinçle geçirdiğim bir gece vardır. O gece ordumuzun İzmir’e girdiği günün burada geçirdiğim gecesidir. O zaman buradan geçerken, bu muhterem halkın gördüğü zulüm ve düşmanlığa rağmen, resmimi koynundan çıkararak beni tanıdıklarını ve otomobilime atılarak kucakladıklarını unutmam. Bugün o hatırayı yaşıyorum.”
İzmir utkusunu Muzaffer Komutan şöyle müjdeliyordu:
“Büyük ve asil Türk milleti!”
Ordularımız 9 Eylül sabahı İzmir’i, akşamı Bursa’mızı kurtardılar. Akdeniz askerlerimizin zafer çığlıklarıyla dalgalanıyor. …Büyük zafer senin eserindir. Çünkü İzmir’i memnuniyetle düşmana teslim edenlerle milletin hiçbir ilgisi yok idi. Bursa’mıza giren Yunan kuvvetleri ise imparatorluğun askeri teşkilatı ile birlikte hareket ederek başarısız olmuşlardı. Milletin kurtuluşu, milletin rey ve iradesi, kendi alın yazısı üzerine kayıtsız şartsız hakim olduğu zaman başlamış ve milletin vicdanından doğan ordularla olumlu ve kesin neticelere ulaşmıştır.
Büyük asil Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluş haberini İzmir’den tebrik ederken, sana İzmir, Bursa, Akdeniz ufkundan ordularının selamını gönderiyorum.”
09 Eylül 1922 günü, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Temsilciler Heyeti Başkanı Rauf Bey’e, şu telgrafı çekmiştir; “Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bu gün 9 Eylül 1922, mağlup düşmanla birlikte İzmir’imize zaferle girdi.”
Gazi’nin İzmir’e Dördüncü Gelişi (10 Eylül – 30 Eylül 1922)
Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in, gerçek olarak İzmir ile tanışması; İzmir’in kurtuluşunun ertesi günü olan 10 Eylül 1922 günü olmuştur. Mustafa Kemal Paşa 10 Eylül 1922 günü Anafartalar caddesinde arabasıyla ilerlerken: “Bir rüya görmüş gibiyim!” diye mırıldanmış ve İzmir Valiliği önünde şu konuşmayı yapmıştır: “Başarı benim değil, sizin milletindir.” O gün, İzmir Valiliği’nin önünde atının kuyruğuna bağladığı Yunan bayrağını yerlerde sürükleyen Süvari Üsteğmen Çolak İbrahim’i gören Gazi, emir çavuşu Ali Metin’le, ona şu haberi yollamıştır; “Bayrağı yerde sürümesinler. Bu bizim adaletimize yakışmaz.” Bunun üzerine Yunan bayrağı atın kuyruğundan çözülmüştür.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’da…
O gece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, Karşıyaka’daki İplikçizade Köşkü’nde kalması planlanmış ve ona göre hazırlıklar yapılmıştır. Bu yapılan seçimde Yunan Kralı Konstantin’in 12 Haziran 1921 tarihinde bu köşkte kalmış olmasından kaynaklanan duygusal bir eğilim de rol oynamıştır. Gazi, İzmirlilerin kendisine hediye ettiği otomobille İzmir Hükümet Konağı’ndan ayrılmış ve Karşıyaka’ya doğru yola çıkmıştır. Ruşen Eşref Bey, İplikçizade Köşkü’nün önünde gördüklerini şöyle anlatmıştır; “…Hep bitmeyen, tükenmeyen alkışlar ve kutlayışlar arasında evin önüne vardın. Atlar durdu. Araba durdu. İki yanının sarmış bir coşkun halk arasından geçtin. Evin merdiven taraçasına çıktın. Seni yerlere eğilerek; Seni el çırparak; Seni dualar ederek karşılayan kadın, erkek kalabalığın önünde durdun. Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun. Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir düşman bayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi böyle serilmişti.
Kadın-erkek oradaki İzmirliler: ‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir’ diye yalvarıyorlardı. Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara, erkeklere tatlılıkla baktın ve onlara;
‘O, geçmişse hata etmiş. Bir milletin bağımsızlığının sembolü olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem’ dedin. Onu yerden kaldırttın ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdin. İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin.”
O, aynı gün, bir saat içinde, İzmir’de Yunan bayrağına iki kez saygı gösteren Muzaffer bir komutan, 30 Ağustos günü cephede Yunan bayrağına nasıl saygı gösterdiğini de anımsayalım...
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözü, onun yaşam felsefesi olduğunu ve İzmir’e girerken düşmanına da saygılı olduğunu hiç bir zaman unutmayalım.
Atatürk’ün 146 günlük İzmir güncesinin kalanını da anlatmak umuduyla, hoşça kalın...
20 Ekim 2018