‘Uzman, artık düşünmeyi bırakmış olan adamdır – sadece bilir!’
-Le Corbusier
“Benim Ofisim” diye başlayan tabir, günümüz ofis iç mekân kurgusunda önemli olan, sosyal çevremiz ve konusunun her geçtiği noktada bizim müştereken tanımlanmamızı sağladığını düşündüğümüz içsel bir mottomuz…
Bu sebepten ötürü bu ay, bu noktadaki trendlerin ve isteklerin ne noktada olduğunu ve ne olacağına dair ipuçlarını sizler ile paylaşmak isterim. Tasarım işi yapanların hem şansı hem de bir o kadar laneti diye tabir edebileceğim beyaz yakalıların ofis ihtiyaçlarının ne noktada olduğunu ve olması gerektiğini sizler ile paylaşmak istiyoruz.
Ofisteki alanların unvana göre değil, çalışanların kendi tercihlerine göre belirlenebildiği özgür yapılar, iş verimliliğini artırırken, topluluk oluşturma ve arkadaşlık ilişkilerini de olumlu yönde etkilediği aşikâr. Farklı amaçlara hizmet eden çekici mekânlar ile işe alım süreçleri kolaylaşıyor ve son tahlilde bu prosesi olumlu yönde direkt etkiliyor.
"Trendleri takip etmiyorum." söylemi gibi bir durum söz konusu olamayacağı gibi işimizin yansıması diye düşündüğümüz ofisimizin bu noktadaki genel görüntüsünü doğru kurgulamak istememiz gayet olağan, tüm dünya bunu yapmakta. Ekonominin bile buna bağlı olduğunu söylemek abartılı olmaz. Günümüzde doğa ile bağlantı halinde olma eğilimi tırmanışta. Doğal öğeler ile temas halinde olmak, insanın kendini güvende hissetmesini tesis
ediyor aslında.
Yeşil ofisler, uzun süredir devam eden bir eğilim ancak önümüzdeki yıl bu tür ofisleri sanki daha sık göreceğiz. 2019’da ise ofiste birkaç çiçek ya da bitki bulundurmaktan daha fazlasını göreceğiz desek yalan olmaz. Örneğin doğal aydınlatmalar, duvar bitkileri, yer bitkileri ya da çiçek desenleri, su çeşmeleri, cam unsurlar ve daha fazla güneş için boydan boya cam olan pencere gibi farklı tasarımlarla karşılaşacağız. Özellikle şehir merkezlerinde bulunan ofislerde çalışanlar kendilerini artık daha fazla doğanın içinde hissedecekler.
Bireyler, sayfiye ile olan ilişkisini kaybettikçe, doğal malzemelerle olan ilişkilerinin yeniden ortaya çıktığını görmekteyiz; ham ahşap gibi işlenmemiş malzemelerin duyular üzerindeki etkisi olağandan fazla bir şekilde ön plana çıkıyor. Dokunmatik ekranlar ile birlikte dokuların gittikçe hayatımızdan uzaklaşması işe başka bir hadise, stres altında olduğumuzda nasıl ellerimizi birbirine temas ettirip, doğal bir yüzeye dokunma eğiliminde ve ihtiyacı bizlerde nasıl hasıl oluyor ise, doğal dokuların bu stresi azaltması ise bir o kadar gerçektir, üretkenliği ve yaratıcılığı tetikleyen noktalar olduğu da bir o kadar ön planda. Genel merkezlerine ham ahşap elemanlar yerleştiren belli başlı trend firmalar bu hissi canlandırmanın ve farklılıklarını çalışan ve ziyaretçilerine geçirme derdindeler oysa. Bu giderek önem kazanan bir tasarım trendine evrildi. Doğa ile bağlantıda olma duygusu, iyi hissetmenizi sağlamakta aslında. Ahşap, iyi hissettirmenin yanında, mekâna sıcaklık katarak orada daha fazla zaman geçirmenizi, daha çok çalışmak istemenizi de teşvik ediyor.”
Ofis tasarım ve uygulamalarında dinamik alanların popülerlik kazanması bu trendin 2019’da de devam edeceğini gösteriyor. Dijital dünyayla birlikte çalışma modelleri ve dolayısıyla alanları da değişiyor. 2018’de çalışanlara hitap eden esnek mobilyalar ve çalışma alanları 2019’da da yükseliş trendini sürdürmekte aslında. Eşzamanlı çalışma alanlarının popüler hâle geleceği önümüzdeki yıllarda mesela az kullanılan toplantı odaları sessiz alanlar olarak değerlendirilebilecek.
Bir başka farklılık ise Kâffe kültürünün giderek gerçek çalışma mekânlarına sirayet etmesi. Bir kısım İşverenler henüz çalışanların tam olarak ne istediğini anlamış olmasalar da çalışanlarının ihtiyaçlarına göre tasarlanan ofislere doğru giden zihniyet ile pek sık karşılaşmıyoruz. Daha bunun başında olduğumuz da bir o kadar gerçek. Bu eğilime en çok rastladığımız alan ise teknoloji sektörü. Bir takım yazılım ve bilişim sektörümdeki gibi genç girişimcilerin başlattığı işler. 70’lerde ve 80’lerde iş hayatına girenler bu ofislerin hiçbir iş yapılmayan aptalca mekânlar olduğunu düşünse de böyle canlı mekânlar daha iyi hissetmemizi ve daha verimli çalışmamızı sağlıyor.
Genç çalışanlar için işi ve yaşamı ayırmak o kadar önemli değilse de, kırk yaşın üzerindekiler için yaşam ve iş arasındaki dengenin önemi bir o kadar ön plana çıkıyor. Kırk yaşın altındakiler içinse bu denge; yaşam ve teknoloji arasında sıkışmış vaziyette, çünkü teknoloji, her an her yerde çalıştığımız anlamına geliyor. Ofis tasarımlarını da bu doğrultuda düşünmemiz gerekiyor. Geleneksel düşünce yerini esnek mekânlara ve yer seçimi özgürlüğüne bırakıyor galiba.
Önemli olan, mekânın neyle ilgili olduğu konusunda hissettiklerimiz. Bazen tasarım, müşterinin yaratmak istediği duyguyu vermeye yetmemekte olsa bile mekanı her zaman müşterilerin yönlendirdiği ve öncelikle de kullanım noktasını düşünmeleri de gözle görülebilmektedir. O yüzden otelde bir divanda mı, hastane yatağında mı, ofiste mi olunduğunun önemi de yok aslında. Sadece mümkün olduğunca iyi hissetmek, rahat ve mutlu olmak isteği öne çıkmakta.
Bu noktalar içerisine moda endüstrisinin de bunun bir bölümü olması da bir o kadar gerekli. Galerilerde karşımıza çıkan ve önümüzdeki dönemde filmlerde görülmesi muhtemel bir etkinlik, tema ya da stil var mı? Önümüzdeki süreçte içinde insan davranışını değiştirecek neler olacağı sorunsalı, Dünyadaki toplumsal davranış değişiklikleri nereye doğru evrilmekte değerlendirilmeye çalışılan da budur. İnsanların nasıl hissettiklerini ve neden endişe duyduklarını anladıktan sonra, gelecekte şu malzemelerle ya da şu renklerle çevrili olacağız demek oldukça basitleşiyor. Sonuçta trendler, toplumsal davranışlardan ileri geliyor ise yapmamız gereken de nelerin davranışlarımızı etkileyeceğini öngörmek olmalıdır.
Karar vermek zorlaşınca ve Güven sathının sarsıldığını hissettiğimizde doğaya sığınmak istiyoruz.
Çalışma mekânlarının neden değişmesi gerektiğinden bahsetmemiz gerekir ise. Geçmişten günümüze ilk kez, 3 – 5 kuşağın aynı anda çalışma hayatında olduğu bir periyot içindeyiz. İnsanların artık daha uzun süre çalışmaları gerekiyor. Aynı ofiste mekânlarında 60 yaşında çalışan da var, 20’sinde olan da. Bu farklı kuşakları bulunduran bir departmanda herkesi aynı anda motive etmek ve verimliliği sağlamak oldukça sıkıntılı olmakta. Yeni çalışma mekânlarının tasarımında öncelikli konulardan biri, bu sorunla baş etmek galiba.
Tasarım değişikliğine temel oluşturan diğer önemli husus ise, büyük küresel firmalar arasında nitelikli işgücünü elde tutmak için yaşanan rekabet. Millenial kuşağı yani 35 yaşın altındakiler, dünyanın her yerinde çalışabilecek donanıma sahip olsalar da. İnternetin hep var olduğu bir dünyada yaşayan ilk ve enteresan bir jenerasyon. Bu etik değerleri de doğrudan etkileyen bir durum. İşverene sadakat duymak için daha az nedenleri ve bir o kadar da cesaretleri de mevcut. 2007’den bu yana dünyada yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle her yere gidebilecekleri gibi. Ev ve yuva aidiyetleri olmayan bu kuşak, her yere hızlıca hareket edebilmekte. Dolayısıyla sayısı giderek artan hareketli bir iş gücü ve ciddi bir yetenek rekabeti söz konusu. Yetenekli iş gücünü çekmek ve onu elde tutmak gerçekten zorlaşıyor.
Çalışanların kendilerini daha rahat hissetmeleri için ofislerin, evi andıran görünümlere kavuşturulması gerekliliği ortada. Diğer önemli nokta, teknolojinin çalışma alanlarını nasıl değiştirdiği. Bugün nasıl, kiminle ve ne zaman çalışıyoruz? Bunların hepsi tasarımı etkileyen unsurlar. İşverenler, çalışanların gerçekten ne istediğine kulak vermeli. Saat 9:00 - 17:00 arasında açık olan bir ofis, yetenekli iş gücünü elde etmek ve onu tutmak için yeterli değil. Bazı çalışanlar akşam 10’a kadar çalışmak isteyebilir. Buna imkan tanıyan bir ofis mekanınız olmalı. Doğa ile ilişki içindeki çalışma mekanları da yükselen bir trend. Doğal malzemeler doğa ile bağlantımızı güçlendiriyor. Sürdürülebilirlik ve çevreye saygı, yeni kuşağın önem verdiği konular.
Boş zaman ve iş giderek daha çok kaynaşıyor. Günün çoğu zamanını işte geçiriyoruz, dolayısıyla yaşamımızın büyük bir kısmı çalışma zamanı içinde geçiyor. Bu nedenle iş yeri için, içinde her çalışanın kişisel ihtiyaçlarının gözetildiği ve birlikteliğin kalitesinin arttığı yeni fonksiyonel konseptler ve ideal bir atmosfer oluşturmak giderek daha çok önem kazanma trendinde olmak zorundadır.
Tasarım ile kalın...