Şam-Damascus-Damas-Dimashq; Yaseminler şehri,
Suriye de genel olarak bir Osmanlı toprağında olduğunu hissediyor insan. Mimarisinden insanına kadar bu atmosfer var. Rahat bir ülke, kadınlar on ikiye kadar sokaklarda özgürce dolaşabiliyor. Ne var ki ortalıkta fazla kadın yok. Mesela kadın kuaförü diye bir şey yok. Kadınlar evlerde toplanıyorlar kuaför eve geliyor. Çarşaf çok yaygın. Başı açık kadınlar da var tabi ama maksimüm yüzde onunu oluşturur sanırım.
Okul yıllarında duvarda asılı duran tüm coğrafya atlaslarında Türkiye ile beraber Avrupa renkli olarak gösterilir, ama nedense güney ve doğu komşuları hep sarı renkli gösterilirdi Suriye de böyle bir ülke.
Şam-Damascus-Damas-Dimashq;
Türkçe-İngilizce-Fransızca-Arapça ifadeleri ile yukarıda bahsettiğim bu şehir dünyadaki bilinen en eski şehir.
Şam’ı ilk gördüğümde açıkçası biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Eskimiş ve adeta tozla kaplanmış binalar, mantar gibi çıkmış çanak antenler, kırık dökük ticari taksiler, birkaç beden büyük üniforma giymiş komik görünümlü polisler ve tüm pencereleri panjurlu bir şehir.
Şam’da beni en fazla şaşırtan şeylerden biri de belediye otobüslerinde sigara içen insanlar olmuştu. Sonra düşününce aslında bir kaç sene evveline kadar aynı durumun bizde de geçerli olduğunu hatırladım ve “insan ne de çabuk alışıyor fikri sabitlendi zihnimde.
Şam’da o kadar çok görülmesi gereken yer var ki hangisinden bahsetsem bilmiyorum, en iyisi kısa ve fazla detaylara girmeden bir kolaj yapayım.
Emevi camii:
Benim için Şam Emevi camii demek, gerçekten de buraya gelip de burayı görmeden gitmek çok büyük eksiklik olur. Olağanüstü bir mimarisi ve geniş bir avlusu var. Bu avlu tamamen mermerle kaplı ve ayakkabı ile girilemiyor. Bu arada hemen bir uyarıda bulunmak isterim. Suriye gezisine katılacaklara mutlaka yanlarında galoş bulundurmalarını bayanlara ise yanlarında başörtüsü bulundurmalarını şiddetle tavsiye ederim. Bunun sıkıntısı çok yaşanıyor çünkü. Caminin dört tane minaresi bulunmaktadır. Bu minareler İslam inancındaki 4 farklı mezhebi temsil etmektedir. Minare-i beyza denilen beyaz minare, Hz İsa’nın yeryüzüne tekrar geleceği yer olarak biliniyor. Caminin mozaikleri ise görülmeye değer güzellikte. Hz.Yahya’nın türbesi de burada bulunmaktadır. Benim görmüş olduğum en ihtişamlı cami olduğunu söyleyebilirim. Osmanlının şehre kazandırdığı önemli yapılardan birisi bu.
Çarşının içerisinde uzunca bir süre iki katlı dükkânların arasından yürüyorsunuz. Tavanı örten her neyse delikler oluşmuş. Kafanızı kaldırıp baktığınızda gökyüzündeki yıldızları görüyor gibi oluyorsunuz. O deliklerden içeri süzülen ince ışık huzmeleri özellikle çarşının loş bölümlerinde sihirli bir hava katıyor ortama.
Envai çeşit mal satılmakta dükkânlarda. Ortada seyyar satıcılar dizilmiş başka şeyler satmaktalar. Bisikletler insanların arasından vızır vızır geçmekte. Hepsinin kontrollü, usta biniciler olduğunu gözlemledim. Başka bir hayatın başka kurallarla oynandığı sevimli, küçük bir dünya burası.
Şam yörenin en büyük kenti. Pek çok adı var. Damaskus, Dimaşk gibi adlarıda en az Şam kadar çok kullanılmakta. Yaseminlerin şehri diye de anılıyor. Zaten Nisan ayında şehirde yasemin festivali yapılmakta.
Çarşıdan çıkarken sizi dev sütunlar karşılıyor. Karşımızda Emevi Camii. Caminin ana kapısından girmeden durup sağımıza bakınca Safranboluda, Beypazarında, Mudurnuda görebileceğiniz tarzda bir iki bina görebildik. Şaşmaya gerek yok. Son doksan yılı saymazsak bin yıldır canımızla, kanımızla bu topraklardayız.. Neyse sağda gene Osmanlıdan kalan üzerinde Abdülhamitin mührünün olduğu birde çeşme var.
Kadınlara ayrıca bir tür kapişonlu elbise veriyorlar. Bunu giyen turistler caminin içinde ve avlusunda gizli ayinler yapan rahipleri andırıyorlar.
Avluya girdik. Sanki Venedikte, San Marko meydanındayız. Fazlası var eksiği yok. Avluya girilen kapının etrafındaki duvarlar renkli mozaiklerle bezeli. Avlunun zeminindeki mermCamiyi yaparken Hz. Muhammed ‘in Medinedeki evi temel alınmış. Yapı, ibadetin yapıldığı, eğitimin verildiği, politik görüşmelerin ve tartışmaların yapılabileceği, evsiz ve kimsesizlerin yemek ihtiyaçlarının karşılanacağı bir külliye olarak inşa edilmiş. erler caSuriye demek biz Türkler için biraz da Halep demek aslında. Sınırımıza bu kadar yakın olan bir yeri neden bu kadar geç gördüğüne hayıflanıyor insan. Halep Suriye’nin ticari başkenti ve aynı zamanda ülkenin ikinci büyük kenti. Halep şehrine gelen herkes kendini adeta alışveriş cennetine geldiğini hissediyor,fiyatlar Türkiye ye göre çok ucuz ve ne ararsanız var.Bu şehirde çok miktarda Ermeni nüfusu var ve çok iyi Türkçe konuşmaktalar.Bu yüzden çok fazla şaşırmayın.Buradaki Ermeni nüfusu 1915 yılındaki tehcir ile buraya gelmiş insanların çocukları ve torunları.
Suriye hakkında bir kaç tespit ve artı bilgi,
-Şam dünyanın en eski şehri,
-Dünyanın en büyük restaurantı Şam’da,
Türkiye’den ilk kez gelenler genelde çok pis buluyorlar, diğer Arap ülkelerini gördüklerinde ise mumla arıyorlar,
- Türkleri çok seviyorlar,
- Türk parası ile alışveriş yapabiliyorsunuz,
- Türkiye’ye göre ucuz bir ülke,
- Tam bir alış veriş cenneti,
- Vergi yok,
- Ülkede ikili hukuk sistemi geçerli, dileyenler medeni kanuna göre dileyenler şeriat, kanunlarına göre yargılanabiliyorlar,
- Bu kadar kurak bir ülkede insanlar ne içiyorlar diye düşünmeden geçemiyorsunuz,
- Dünyada Arapçayı en iyi konuşanların Suriyeliler olduğu söyleniyor minin ve dolanan insanların görüntülerini yansıtmakta.