Bir şeyin gerçek olası pek o kadar önemli değildir. Fakat onun gerçek olarak algılanması çok önemlidir.
-Henry Kissinger
Her gün yaşadığımız onlarca deneyimle, algılamanın, 5 duyu organımızla fiziksel olarak duyumladığımızın çok ötesinde bir süreç olduğunu tekrar tekrar görmekteyiz. Algının fiziksel olarak duyumladığımızın dışında psikolojik olarak deneyimlediğimizle şekillendiği bir gerçek.
Deneyimlediğimiz her anı ya da insanı, hissettiklerimize göre sınıflandırıyoruz.
Hatta bunu yaparken kendimizden o kadar emin oluyoruz ki bir kere deneyimlediğimiz şeyi genelgeçer olarak kabul etme eğilimdeyiz.
Örneğin çocukluk yıllarında okulda en sevdiğimiz arkadaşımızın adı Deniz, daha sonra yazlıktaki komşumuzun adı da Deniz ve onunla da iyi anlaşıyoruz. Beynimiz bu durum karşısında bir karara varıyor ve diyor ki “Deniz'ler iyidir, onlarla arkadaş ol.” Böylece beynimiz bir kısa yol oluşturuyor ve enerji tasarrufu yapıyor.
Enerji tasarrufuna ihtiyaç var çünkü her gün binlerce karar veriyoruz ve her karardan önce durup düşünme, seçimi mantık süzgecinden geçirme, hem çok zaman hem de çok enerji demek.
Süreç mantıklı olmasına mantıklı ama kağıt üzerinde bakıldığında, çünkü sırf adı küçükken sevmediğimiz birinin adıyla aynı olduğu için ilk tanıştığımızda hoşlanmadığımız insanlar var.
Ya da çalışanın yüzü sevmediğimiz birinin yüzüne benzediği için alışveriş yapmaktan hoşlanmadığımız mağazalar var.
Her birimizin algısını bir filtreleme süreci olarak, taktığımız gözlükler olarak düşünelim.
Benim taktığım gözlüğün camları kırmızı ise baktığım her yerde kırmızı ve tonlarını görürüm, bir başkasınınki mavi ise aynı şeye baktığımızı düşünsek bile farklı resimler görürüz.
Algı bu kadar hassas ve kırılganken doğru bildiklerimize, genel geçerlerimize rahatlıkla güvenebilir miyiz?
Haklı olduğumuzu kanıtlamak için harcadığımız zamanı sorgulama vakti.
Algımız tutulmuş olabilir!
Filtreler artık bize uymuyor ya da başkalarının filtresini sorgulamadan yutmuş olma ihtimalimiz yüksek.
Algı zaten bu kadar kırılgan bir o kadar da genel geçerciyken görmezden geldiklerimiz yolculuğumuzu değiştirebilir.
Gördüklerimiz, duyduklarımız, kokladıklarımız, tattıklarımız ve hissettiklerimize neden diye soralım mı?
Karşısında aldığımız yanıtlar tutulan algımızı yeniden akışa geçirecektir. Benim Dünyam derken içimizin biraz da olsa rahatlaması, kendimizi daha iyi tanımak, içine sıkıştığımız sınırlarımızı esnetebilmek için algımızı kendi isteğimizle yönetmeye ne dersiniz?