HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Ahmet Gürel

''SAVAŞ MI BARIŞ MI?''

Magazinizmir

İzmir’e 15 Mayıs 1919 günü, çıkan Yunan askerlerinin, bu savaşın, kendileri için “Küçük Asya Felaketi” olacağını nereden bilebilirdi. Savaş öncesi, hazırlanan ve Yunan’a adeta ikram edilen İzmir işgaline kısaca bir göz atalım. 

12 Nisan 1919 günü, Yunan Başbakanı Venizelos, Rumlara, Türklerin katliam yaptığını iddia ederek, Fransız Başbakan’ı Clemenceau’ya verdiği bir notayla durumu protesto etmiştir. Oysa tüm İtilaf Devletleri’nin bir bahane peşinde olduklarını bilen Türk yetkilileri, halkını tahriklere kapılmamaları konusunda sürekli olarak uyarmıştır. 

İngiliz Başbakanı Lloyd George, 05 Mayıs 1919 tarihinde yapılan toplantıda, Ege’deki Rumlara karşı bir katliam yapılacak olursa, bunu ancak Yunan askerlerinin önleyebileceğini öne sürerek, Yunanistan’ın İzmir’e çıkmasına izin verilmesini önermiştir. Fransa Başbakanı Clemenceau ile ABD Başkanı Wilson bu öneriyi desteklemişlerdir. Üstelik de ABD Başkanı Wilson; “Yunan birliklerinin derhal İzmir’e çıkarılmasını” istemişlerdir. 

Böylece, sonuçları çok ağır olacak olan bir karar, bir iki dakika içinde oldubitti ile alınmıştır. İngiliz Genel Kurmay Başkanı General H. Wilson, alınan kararı Başbakan Lloyd George’dan öğrendikten sonra; “İzmir’in işgali bir diğer savaşın başlaması demek olacaktır” diyerek endişesini belirtmiştir.

İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti
‘İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti’, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında, 01 Aralık 1918 günü kurulmuştur. Kongreye çağrı telgrafının altında Vali Nurettin Paşa’nın imzası konulmuş ve kongre başkanlığına Vali Nurettin Paşa’yı seçilmiştir. 

Günlerdir tedirgin olan halkta gerilim ve öfke son kerteye varmış, öğretmen Mustafa Necati’nin çağrısı üzerine gençler ‘Mekteb-i Sultanî’de  toplanmışlardır. ‘Mukavemet Cemiyeti’ gençlerinden Köprülü Kazım, “Savaşa yarar herkes silahlarıyla dağa çıksın, savaşalım…” çağrısında bulunmuştur. 

‘Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti’ ile ‘Türk Ocağı’ üyeleri, kentin tanınmış kişileri, aydınlar gelinen bu duruma bir çare bulmak amacıyla bir araya toplanmışlardır. Bunların arasında; asker olarak, Albay Süleyman Fethi Bey, Albay Kâzım Bey, Jandarma subaylarından Mümin Bey yer almıştır.

Bu İzmir için tarihi toplantıya İzmir eşrafından; Moralızâde Hâlit Bey, Ragıp Nurettin Bey (Ege), Eczacı Ferit Bey (Eczacıbaşı), Fesçizâde Halim Bey, Kahvecizâde Hamdi Bey, Dr. Hüsnü Bey (Menekşeli), Osman Nuri Bey katılmışlardır.

Toplantıda; vilâyet memurlarından Enver Bey (Özgen), Mekteb-i Sultanî Müdür Yardımcısı İsmail Habib Bey, Mekteb-i Sultanî öğretmenlerinden Mustafa Necati Bey, Kemal Bey, Ahmet Nailî Bey ve Matematik öğretmeni Nazmi Bey yer almıştır.

 Gazeteci olarak da; Anadolu gazetesi sahibi Haydar Rüştü Bey (Öktem), aynı gazetenin yazarlarından Reşat Bey, Köylü gazetesi sahibi Mehmet Refet Bey, Mevlevi Şeyhi Nurettin Efendi, Ahenk gazetesi sahibi Nazmi Bey, aynı gazetenin başyazarı Mehmet Şevki Bey, Hukuk-u Beşer gazetesinin sahibi ve Başyazarı Hasan Tahsin Bey katılmışlardır.

İlk konuşmayı yapan öğretmen Mustafa Necati Bey, Yunanlılara karşı koymak için bir direnme örgütü kurulması gerektiğini ileriye sürmüştür. Toplantı sonucunda; “İlhakı Red Heyet-i Milliye” komitesi oluşturulmuştur.

"Yahudi maşatlığı halk ile dolmuş, ateşler yakılmıştı. Kırmızı alevler gökyüzüne anlamlı bir ifade vermişti. Her yüzde endişe ile dehşet birbirine karışmış bir halde parlıyordu.” 

Maşatlık mevkiinde düzenlenen bu miting, cemiyetin yaptığı en önemli etkinliklerinden biri olmuştur. Fakat mitingi düzenleyen aydınlar hazırlanmak için yeterli zaman bulamamışlardı. Bu nedenle, miting düzensiz gelişmiştir. Halk, bilinçsiz bir topluluk hâlinde, parkın geniş alanına yayılmış, her biri ötede beride, bir taşın, bir tümseğin üstüne çıkmış, birçok konuşmacı hiçbir hazırlığı olmaksızın ve diğer konuşmacıların ne dediğini bilmeksizin kendi çevresindeki halka konuşmuşlardır. Bu konuşmacılar arasında; Mekteb-i Sultanî’den öğretmen Vasıf Bey, Mustafa Necati Bey, Mehmet Şevki Bey, Hasan Tahsin Bey, eski Müftü Rahmetullah Efendi de vardır. 

O gece toplanan binlerce Türk, heyecanlı söylevler dinlemişler; bağırıp çağırmışlar; ancak seçilen delegelerle yabancı temsilciliklere gidip protestoda bulunmak; dışarıdaki ve Türkiye’deki bazı ilgililere telgraflar çekmekten daha fazlasını gerçekleştirme imkânını bulamamışlardır. 

Mustafa Necati, Moralızade Halit, Ragıp Nurettin Beyler bir bildiri hazırlamış ve bildirileri basarak halka dağıtılmışlardır. Tarihsel değeri olan ‘Reddi İlhak Heyet-i Milliye’nin bildirisinde şunlar yer almıştır:

“Ey Bedbaht Türk! 
Wilson ilkeleri adı altında hakkın zorla elinden alınıyor ve namusun parçalanıyor. Buralarda Rumların çok olduğu ve Türklerin Yunan katılmasını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Bunun sonucunda güzel memleketin Yunan'a verildi. Şimdi sana soruyoruz: Rum senden daha mı çoktur? Yunan egemenliğini kabul ediyor musun? Artık kendini göster. Tüm kardeşlerin Maşatlık' tadır. Oraya yüz binlerle toplan ve ezici çoğunluğunu bütün dünyaya orada göster. Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok. Yunan egemenliğini istemeyen ezici bir kitle vardır. Bu sana düşen en büyük görevdir. Geri kalma, düş yıkımı ve kötü kaderine yanmak yarar getirmez. Binlerle, yüz binlerle Maşatlık' a koş ve Milli Heyetin emrine uy.” 
 

İzmir'in İşgali
Yunanlılarla işbirliği içinde olan İngiliz ve Fransız filoları komutanları, 14 Mayıs 1919 Çarşamba günü, İzmir’de Vali Konağı’na giderek  Vali İzzet Bey’e İzmir’in İşgal edileceğini bildirmişlerdir. İzmir Metropoliti Hrisostomos, saat 16.00’da, Venizelos’un ‘İzmir’in Yunanistan’a katıldığına’ dair mesajını okumuştur. İngiliz Amiral Calthorpe, saat 22.00’de İzmir valisine ikinci kez, 15 Mayıs 1919 sabahı, Yunan askerinin karaya çıkacağını bildirmiştir.

15 Mayıs 1919 Perşembe günü sabahı, İngiliz, Fransız, ABD ve İtalyan gemilerinin koruyuculuğunda Yunan Ordusu’na mensup 12.000 asker, İzmir’i işgale başlamıştır. Yunan çıkarma birliklerinin içinde, her biri 200 kişiden oluşmak üzere İngiliz, Fransız, İtalyan ve Amerikan birlikleri de yer almıştır. Yerli Rumlar, Yunan askerlerini  bayraklarla karşılarken, İzmir Metropoliti Hrisostomos, etrafta koşarak, “Türkleri öldürün” diye bağırmaya başlamıştır.

15 Mayıs 1919 sabahı saat 08.00 sularında, Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı Albay Zafiriou, Yunan birlikleri İzmir’e çıktığı açıklayarak, “Askerlerin dinî inanışlara, adap ve geleneklere saygılı davranacaklarına herkes emin olsun” konusundaki bildirisi okunmuştur. Fakat bu bildiriye uyulacağı yerde, İzmir Metropoliti Hrisostomos’un rıhtıma çıkan askerleri takdis etmeye başlaması halk üzerinde çok acı bir etki yapmıştır.   

İzmir içinde yürüyüşe geçen Yunan birliklerine yerli Rumların tezahürat yapması, İzmir’de ortamı aniden germiştir. ‘Hukuk-u Beşer’ gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres (Hasan Tahsin), sinirlerine hâkim olamayarak Yunan alayının önünde yürüyen ‘Sancaktar’ı vurmuş ve kendisi de hemen orada Yunan askerlerince şehit edilmiştir. Yol kenarına toplanmış bulunan ve olanı biteni kavramaya çalışan çoluk çocuk, yaşlı, genç yüzlerce Türk, işgal askerleri tarafından hunharca katledilmişlerdir.

Sarıkışla’da esir alınan Türk askerleri arasında yer alan, Kordon’daki özellikle yerli Rum ahalinin tüm zorlamalarına rağmen ‘Yaşasın Venizelos’ diye bağırmayı ret eden Albay Süleyman Fethi Bey, 22 süngü darbesi ile şehit edilmiştir. Bütün bu olaylar uygar ulusların temsilcilerinin gözleri önünde ve onların izniyle yapılmıştır. Yunanlılar ilk gün, Konak’ta 400 Türk’ü şehit etmiş, çevre köy ve kazalardaki olaylarla birlikte iki gün içinde  5.000 kadar Türk hunharca katledilmiştir.
Muzaffer Türk Ordusu İzmir'e Doğru

Amasya Genelgesinden sonra, Erzurum ve Sivas kongreleri gerçekleşir, Ankara’da Meclis açılır, Meclis ordusu ardından düzenli orduya geçilir, hedef; İzmir’in kurtulması idi, Zafer için, 30 Ağustos günü saat 14.00’de, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Türk Ordusu’na hücum emrini vermiştir. Gazi, Zafertepe’den bizzat yönettiği meydan savaşından sonra, savaş sahasını gezerken, binlerce düşman cesedini birbiri üzerine yığılmış olarak görmüş ve bu korkunç manzara karşısında şunları söylemiştir:

“Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat haklı vatan savunmamız için buna mecbur olduk. Türkler başka milletlerin vatanında böyle bir harekete kalkışmazlar.”
Savaş artıkları arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağını gören Başkomutan, eliyle bayrağın yerden kaldırılmasını işaret ederek, şöyle konuşmuştur:

“Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşman da olsa hürmet etmek gerekir. Kaldırıp topun üzerine koyunuz.”

10 Eylül 1922 günü, Gazi, arabasıyla İzmir’e doğru ilerlerken; “Bir rüya görmüş gibiyim” diye mırıldanmış ve İzmirliler tarafından büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılanmıştır. Hükümet Konağı ile Konak Vapur İskelesi arasında büyük bir kalabalık oluşmuş, meydan hıncahınç dolmuştu. Alkışlar ve “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” sesleri göklere yükseliyordu. Gazi, bir ara Hükümet Konağı’nın balkonundan kendisini çılgınca sevgi gösterisinde bulunan İzmirlileri selamlarken, onlara şöyle seslenmiştir; “Başarı benim değil, sizin milletindir.” 

O gün İzmir Valiliğinin önünde atının kuyruğuna bağladığı Yunan bayrağını yerlerde sürükleyen Süvari Üsteğmen Çolak İbrahim’i gören Gazi, emir çavuşu Ali Metin’le, ona şu haberi yollamıştır:

“Bayrağı yerde sürümesinler. Bu bizim adaletimize yakışmaz.” Bunun üzerine Yunan bayrağı atın kuyruğundan çözülmüştür. Bu olay, Gazi’nin, on gün içinde ikinci Yunan bayrağına saygısıdır.
 Gazi Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka'da...

O gece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Karşıyaka’daki İplikçizade Köşkü’nde kalması planlanmıştır. Gazeteci Ruşen Eşref Bey, İplikçizade Köşkü’ne gelirken yolda yaşananları ve köşkün önünde gördüklerini şöyle anlatmıştır:

“...Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun. Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir düşman bayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi böyle serilmişti.

Kadın-erkek oradaki İzmirliler:

‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir’ diye yalvarıyorlardı.

Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara, erkeklere tatlılıkla baktın:

‘O, geçmişse hata etmiş. Bir milletin bağımsızlığının sembolü olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem’ dedin. Onu yerden kaldırttın ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdin.

İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin.”

Bu saygı, bir saat içinde, düşman bayrağına yapılan ikinci saygıdır.
Tarih 27 Ekim 1930, her iki ülke arasında Anadolu’da meydana gelen ölüm-kalım savaşı biteli henüz sekiz yıl olmuştu. Yunan Başbakanı Venizelos, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelmiştir. Gazi, eski düşmanı, konuk Yunan Başbakanı Venizelos’a şöyle hitap eder:

“Geçmişimizde kalan kötü olaylar bir daha tekrarlanmayacaktır.”

30 Ekim 1930 günü, Ankara’da taraflarca “Türkiye-Yunanistan Ticaret Antlaşması” imzalanır. 1931 yılında, Yunanistan’a ziyarete giden Başbakan İsmet Paşa, Yunanlılarca stadyumlarda karşılanmıştır.      
                           
12 Ocak 1934 günü, Yunanistan Eski Başbakanı Eleftherios Venizelos, kendisini askeri ve diplomatik alanda yenilgi üstüne yenilgiye uğratan Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk’ü ‘Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir. 12 yıl önce, Anadolu’yu kanlı işgale uğratan, Yunan Başbakanı Venizelos, “Düşmanlık içinde geçen uzun yüzyıllar boyunca Türkiye ile kanlı savaşları sürdürmüş biz Yunanlılar” diyebiliyorsa, bunda Atatürk’ün savaş değil, hep barışı düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Bu barış vurgusu; Venizelos’un yukarıdaki “Nobel Barış Ödülü Teklifi”nde şöyle yansımaktadır; “İşte; barış sorununa bu değerli katkıyı sağlayan kişi, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.”

“Günümüzde bu dostluk niye devam etmiyor?” Sorusunu kendimize sormamız gerekmektedir. Yunanlı öğrencilere, hala; “Anadolu bizimdir” diye öğretiliyorsa, “Küçük Asya Felaketi”ni hatırlatmak gerekir. İzmir Atatürk Müzesi’nde, Türkçe/İngilizce yazılı olan Eleftherios Venizelos’un, Atatürk’ü ‘Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriş yazısını, hepimiz okuyup, öğrenmeliyiz. Yunanlılar, bu dostluğu hiç bilmiyor, inancındayım. Savaşan iki liderin kurduğu barışı, tekrar tesis etmemiz gerekiyor.

Kötü olayların tekrarlanmaması dileğimle, iki ülkeye barış dolu günler diliyorum.

(KAYNAK; Ahmet Gürel’in Gazi’nin İzmir Anıları, KNK Yanınları 2013)
 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN