DOĞUM YOLCULUĞU
Yaşam yolculuğumuzun başlangıcı olan gebelik serüveni; tek hücreli, ilk halimizi oluşturmak üzere erkeğin üreme hücresi olan spermle, kadının üreme hücresi olan yumurtanın döllenmesi ile başlar. Artık yeni bir birey olan bu embryo, atalarından aldığı genetik özelliklerin kendine özel olan orijinal kopyasını taşımaktadır. Kendimize has ve eşsiz olan, cinsiyet, ten rengi, göz rengi, parmak izi gibi özelliklerimiz işte daha bu döllenme sırasında kodlanmış ve belirlenmiştir. Yeni bir hayat oluşturacağımızı bilmek ve onu dünyaya getirmek bizi pek çok yeni duygu ve heyecanla tanıştırır. Kaç çocuğumuz olursa olsun , bu deneyim size ve bebeğinize özeldir. Bu bebeğin doğumu bir kere olacak ve bir daha tekrarlanmayacak.
Hamileliğiniz boyu yol aldıkça, karşımıza daha önce hiç düşünmek zorunda kalmamış olduğumuz yepyeni bir dizi duygu, endişe, şüphe, soru ve karar çıktığını göreceksiniz.Zihnimiz ve bedenimiz doğuma hazırlanırken ; korku ve çekincelerimiz olmamalı
Doğum fizyolojik bir olaydır. Vücudun normal bir fonksiyonudur. Her fizyolojik olay gibi bu vücut işlevinde de bazen patolojik olaylar olabilir. Yani o işleyişi bozan bir hastalık ya da engel çıkabilir. Ama bu olasılığın var oluşu, doğumun kendisini tedavi edilmesi gereken bir hastalık haline getirmez. Doğum yapan kadın gebedir, hasta değil. Doğum yapabilmek için orada olması gereken sadece iki kişi vardır: Anne ve bebek. Zaten ikisinden biri olmadı mı ona doğum denmez. Doğumda bulunan bizlerin tek görevi vardır, anneyi desteklemek ve bir sıkıntı doğarsa yardım etmek.
Doğum, rahmin ritmik kasılmaları sonucu 9 ay içinde büyüttüğü bebeği dışarı itmesiyle gerçekleşir. Bu kasılmalara ‘doğum sancıları’ denir. Bu kasılmalar sırasında rahim sertleştiği ve bebeği doğum yoluna doğru ittiği için basınç hissi ve bir miktar ağrı olur. Ancak sorunsuz bir doğumda bu ağrı asla dayanılmaz bir düzeyde değildir. Çünkü nasıl rahmi kasmak için oksitosin hormonumuz varsa, oluşan ağrıyı gidermek için de endorfin hormonu salgılanıyor. Sancı denen rahim aktivitesi, sürekli olan bir şey değildir. Bir kasılma hafifçe başlar, yavaş yavaş kuvvetlenir, azalarak biter. Bu en fazla 1 dakika sürer. Peşine de morfin etkisinde annede uyku ve sıcaklık bastıran yaklaşık 2-3 dakikalık bir dinlenme süresi olur. Endorfinin salgılanabilmesi için ortamın huzurlu, sakin, sessiz ve loş olması gerekir. Annenin kendini güvende hissetmesi, desteklenmesi gerekir. Ayrıca doğum yapacağına inanması, her şeyin yolunda gideceğini düşünmesi gerekir. Ancak Doğum dediğimiz anda korku başlıyor. Genç kızlıktan beri korkunç doğum hikayeleri dinliyoruz. Gebeyken doğum hep komplikasyonlarla anılıyor. Korkmamak mümkün değil. Kimse güzel doğum anılarını anlatmıyor.
Bu nedenle gebelerin çoğu ya açık açık sezaryeni tercih ediyor ya da "normal doğum istiyorum" diye kendilerini kandırıyorlar; çünkü normal doğumu, sadece olumsuz sonuçlarını yaşamayacaklarsa istiyorlar. Bunu da doktorun garanti etmesini bekliyorlar. Sonra da gerçekle istekleri örtüşmediği için sanki istediklerini elde etmeleri engellenmiş zannediyorlar.
Gebelerimiz bilinçlenmeli, doğuma hazırlık profosyonel eğitim kadar ve sosyal çevresi tarafından da yapılmalı, sonra da gerçekten fizyolojik işleyişi bozulmadan doğum yapabileceği ve obstetrik yardımı en üst düzeyde olduğu kadar tercihlerine de saygı duyulduğu koşullara ulaşabilmeli.
Ne herkes için ideal tek bir doğum şekli var ne de her durum için kesin bir çözüm var. ‘’Doğum fizyolojik bir olaydır. Her fizyolojik olay gibi bu vücut işlevinde de bazen patolojik olaylar olabilir. Yani o işleyişi bozan bir hastalık ya da engel çıkabilir" demiştik. İşte o zaman devreye tıp giriyor. Tıp doktoru, yani kadın doğum uzmanı böyle bir durumda devreye girerek ilaçlarla (suni sancı vererek) veya mekanik destekle (vakum, forceps ile bebeği çekerek) ya da sezaryen (ameliyat) yaparak bebeğinizi doğurtur. İşte bu DOĞURTMAKtır.
Her kadının ve her doktorun farklı tecrübeleri farklı bakış açıları ve risk tercihleri var. Karşılıklı güven ile beraberce en sağlıklı sonuç için çalışmak lazım. Ben doğumu; aileye, topluma yeni bir bireyin katılması, kadının anne olması açısından bir geçiş evresi olan bir yolculuk olarak görüyorum. Bebeğin rahimden dünyaya gelişi de bir yolculuk . Ama benim burada anlatmak istediğim tam olarak bir kadının anne olma yolculuğu. Doğum süreci (eğer bu süreçte bir sıkıntı yoksa) doğanın kadına öngördüğü şekilde işlediğinde, annelik için gereken güdüler ve duygular kendiliğinden başlıyor. Anne ve bebek arasında bu sürecin sonunda büyük bir aşk oluşuyor. Bu aşk sayesinde hormonları kadını anne yapıyor. Bebeğini besleme, koruma ve büyütmek için gerekli annelik hisleri başlıyor. Böylece sağlıklı ve doğru bir bağlanma süreci kendine güvenen güçlü nesiller yetiştirmek için de bir başlangıç oluşuyor.