Valla son dönemde hep eleştirdiğim ekonomi yazarlarına döndüm. Herkes kendi konusunu yazsın, çizsin derken bir de baktım bir sürü konuda ahkam kesiyorum. Gerçi bir köşesinden gastronomik (nasıl havalı laf di mi) mevzuya bağlıyorum konuyu ama genelde şehre, memlekete dair, siyasi, ekonomik yazılar yazar oldum. Bu satırları yazmadan önce şöyle bir güzide camiamızın her şeyden anlayan bir kaç yazarına baktım. Son zamanlarda neler yazmışlar diye. Ohooo! Neler yok ki...
En son Amerika'daki kongre baskınını bile yazmışlar. Diyeceksiniz ki; kardeşim adamlar köşe yazarı yazacak tabi.
Yahu yazsınlar elbet, bir şey demiyorum da arkadaş İzmir'de yaşıyorsun, bölge ekine köşe yazıyorsun, İzmir'in anlatılacak konusu, projesi mi yok, onları yaz. Ne bileyim yazının bir yerinde İzmir, Aydın, Manisa, Muğla, Ege geçsin di mi?
“Telefonumu Sildim”
Aman neyse sıkmayayım sizi. Yemeye, içmeye döneyim ben. Size bir kasap dükkanından bahsetmek istiyorum. Öyle bir kasap ki, en son facebook'ta varolan telefonumu sildirdi bana! Instagram ve facebook hesabımda paylaştığım videolar o kadar çok izlendi ki, hesabın adı da "@fedonundukkani" olunca, kasabın benim olduğunu zannetmeye başladılar. Adımızda "dükkan" kelimesi var ya ondan herhalde. Yurdun dört bi yanından telefonlar gelmeye başlayınca ben de numaramı kaldırdım hesabımdan. Tamam, tamam söylüyorum dükkanın adını. İkizler Kasap.
“Yarım Kilo Yetmez”
Buca Hipodrom'una yakın, Hatboyu Caddesi üzerinde mütevazi bir kasap dükkanı burası. Oğlum Efe'nin ders çıkışında, aslında bir kokoreççiye giderken tesadüfen uğradık buraya. Daha doğrusu, kokoreççi kapalıymış, dönüşte lokanta diye durduk önünde. Dediğim gibi kasap burası ama dükkanın önünde kanat ve kelle çeviriyorlar kömür ateşinde. Neyse, çevirme tezgahının hemen önünde sevgili Murat Aydoğan karşıladı bizi. Bize daha hoş geldiniz diyemeden, çok açız usta, deyiverdim. Oturacak yer bakınırken "abi kasap burası, maalesef masaya servisi iz yok" dedi. Valla yalan yok, bozuldum ilk anda ama Murat gerçekten esnaf, abi isterseniz şu küçük masaya, malzemelerin üzerine servis yapayım, dedi. Yüreğimize su serpti. Hemen arabamdaki kamp sandalyelerini koyduk masanın yanına. Bu kez şaşırma sırası Murat'taydı. Ne kadar kanat yapayım abi, diye sordu. Yarım kilo yeter, dedim. Tamam abi, derken "yetmez size yarım kilo" der gibi gülümsedi. Ki, haklı da çıktı. Tamam açken her şey güzel gelir insana ama, arkadaş yediğimiz kanat gerçekten çok iyiydi. Biraz sohbet ettik ustayla, bu arada bir de kelle ayıkladı bize. Ayak üstü onun da tadına baktık. Yol üzeri bu alelade kasap dükkanı pek şaşırttı bizi.
İki üç gün sonra, bir daha gittik oğlumla. Sonra bir daha, bir daha...
Bildiğiniz müdavimi olduk İkizler Kasap'ın. Öğrendim ki, rahmetli babaları da güzel insan, güzel esnafmış. Instagram'a koyduğum video 350.000, Facebook'taki ise 3.700.000'den fazla izlendi. Özellikle yorumlarda babasından, ailenin esnaflığından o kadar güzel bahsediliyordu ki, etkilenmemek mümkün değil.
Sonraki gidişlerimizden birinde Murat'a sordum "nedir arkadaş bu işin sırrı?"
Bana dedi ki "abi babamın bir öğüdü var. Bize, çocuklar sattıklarınızı belki de cebindeki son parayla alıp evine, çoluk, çocuğuna götüren insanlar vardır. Onları ailelerine mahcup etmeyin. Aldıklarını ikinci kez alamayabilirler."
Ne güzel bir öğüt!
"Peki bu kanatlara, kelleye ne sos koyuyorsunuz?"
Güldü Murat "abi ne kanatta ne de yaptığımız diğer etlerde sos yok. Tek özelliğimiz, iyi malzeme, kömür ateşi bir de işimize, müşterimize olan saygımız. Hepsi bu.?"
Belki başka şeyler de merak ediyordum ama bu sözün üzerine söz söylemek olmazdı.
Bir kez daha anladım ki, insan birçok şey bilebilir, fikri olabilir ama en iyi bildiği işi yapmalıdır.
Tıpkı İkizler Kasap Murat Aydoğan ve ailesi gibi...
İşine olan saygın her daim sürsün sevgili Murat, babanın öğüdü, sizlerin de çocuklarınıza öğüdünüz olsun.