Nasıl da unutuveriyorsunuz bu hayatta ölümü? Ne kadar küçük ve saçma şeyleri dert ediyorsunuz kendinize? Yarın öleceksin, deseler bu kadar rahat olabilir misiniz? Tartışabilir misiniz, kavga edebilir misiniz? Sorarım size eğri, doğruya ne yapabilir? Yalana, gerçeğe, ihanete, bağlılığa, temiz hayata, kötü ve iyiye? Cevabımı vereyim ben: Hiçbir şey yapamaz. Belki başlarda yapıyor görünebilir. Kazanıyor görünebilir. Fakat hepsi budur. Ancak bu… Sosyal medya maymunluğu ya da kendini tatmin etme duygusu. Çok insan tanıyorum sahte dünyasında caka satmak için profilinde önüne gelenle fotoğraf çekilip perde arkasında sıfır samimiyetle kuru sandalyesinde oturan. Ve bir o kadar çok insan tanıyorum ki pisliğini kapatmak için yaptığı şeytanlığın üzerine mum dikip bunu kutlayan. İnsanoğlu işte, dar kafalarda üretemeyen dünyasında uğraştığı şeylere bak. Size soruyorum: Bir daha gelecek misin bu dünyaya? Hayat kısa ve kıymet bilmiyoruz sanki hiç ölmeyecekmiş gibi. Kibir, gurur, kendini bilmezlik, burnu havalılık hat safhada. Bu kelimeden nefret ediyorum ama “keşke” yarın ölecekmiş gibi merhametli, vicdanlı, karakterli ve kendimize kıymet verebilerek yaşayabilsek…
Merhamet, Allah korkusu çok önemli bir insanda. Çünkü “İnsanlık merhamet üzerine kurur; merhametini kaybeden, insanlığını da kaybeder.” Yani insanlık öyle bir hal aldı ki; kirli çamaşırları çamurdan görünmeyenleri mi desem, arkasından sinkafın en ağırını duyup kulaklarını tıkayıp sahte dünyasında Polyannacılık oynayanları mı desem, neler neler, of of desem… Sabır deyip susuyor, bekliyoruz. Çevrenizde göremediğinizi düşünenler olabilir, oluyor da. Şu hayatta gözlemlerime dayanarak neyi öğrendim biliyor musunuz? Görmemek, duymamak, umursamamak, hiç gibi davranmak… Evet, bunu artık yapabiliyorum. Öyle bir görmem ki istersem burnumun dibinde olsa yok olur o kadar yani. Tabi ki bu sabırla ilgili bir durum. Ya Rab, sabır konusunda bana çok cömert yoksa riya ve yalanda sınır tanımayan ne idüğü belirsiz insan müsveddelerine tahammül edilebilir miydik? Rabbimin bahşettiği o sabır olmasa haktan hukuktan bahseden birçok insan müsveddelerinin ortada olan hayatlarını dile değdirmeye zaten lüzum yok; reklam iyi, içi boş. Bu insanlar için nefesinizi, yüreğinizi tüketmeye bile değmez. Biz sabırla beklerken kötülüğün tezgâhı tıkır tıkır işliyor, diye öfkelendiğinizin farkındayım. İnce mesele; sabır, gevşeklik ve eziklik değil asla, cesaret işi aslında. Bazen kötülükle savaşmak da bazen de iyi geçinmek de gerekiyor. Nefsine rağmen gerekeni yapmakta, doğruya, sadakatte, ya sabır! “Kendisi acı, meyveleri tatlı bir ilaçtır.” (Abdülkadir es-Sufi) İnsanları anlamak gerçekten güçtür. İnsanları kendi gibi gören ve bu doğrultuda hareket eden kişi sayısı eminim ki az değildir. Herkesi iyi görmek, aslında herkese iyi gözle bakmak demek değil midir? Belki de yanılıyorumdur. İşte bu noktada güvenlerimiz sarsılmaya başlıyor. Lakin ilahi adalet tekerrür eder bir şekilde. Kulun adaleti şaşar ama ALLAH'ın adaleti asla şaşmaz!
Hayat aslında zorluğu olan bir sınav. Her anımızda hayatın bizi sınav yaptığını unutmamalıyız. Bu nedenle karşılaştığımız zor durumlarda hayat denilen sınavın üstesinden gelebilmek için iyilikten yani doğruluktan şaşmamaya özen göstermeliyiz. Bazen bu sınav uzun ve meşakkatli, bazen de kısa ve kolay olabilir. Karşımıza çıkan iyi ve kötü niyetli insanlarda aslında bu hayat denilen sınavın zorlu sorularından birkaçıdır. Ve insanlar, ünlü bir şiirin şu iki mısraı gibiler. “Yağmurdan sonra büyürmüş başak, meyveler sabırla olgunlaşırmış.”(Mona Roza-Sezai Karakoç) Sabır yolunda hep dilimizde; inadına iyilik, inadına güzellik…
Hak yoluna inanan bilirler ki insanlar her zaman sabırla imtihan olurlar. Hayatın zorlukları karşısında nasıl davranmaları gerektiğini bu yolla öğrenmeye çalışırlar. Büyük üstadın o güzel sözü çınlar kulağımda: Sabırlı olun, zira bulutlar ağlamasa, yeşillikler nasıl gülebilir? Aceleci olmayın, maksada sabırla erişilir, acele ile değil. Alelade otlar iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir. Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetlidir. (Mevlana) Başaralı olmanın sırrı da bu yoldan geçer. Önce Allah (cc.) ile olan bağımızı kuvvetlendirip müspet olan yolda doğruları görmeye çalışarak ilerlemek gerekir. Yanlış baktığımız her şey bizlere tecrübe olarak geri döner. Ancak iman edişin getirdiği sorumlulukla hükmü yalnız Allah (cc.)’a kalır. Allah'a havale etmek belki de içi ferahlatan en yüce olgudur. Sabrın sonu selamettir vesselam. Kötüyü, riyayı, yalanı, dolanı sabrınızla dövün; inadına iyilik, inadına güzellikle dövün.
Selam ile…