Dağdayız, Fethiye Girdev Yaylası'nda. Hava buz. Çadırlarımızı kurduk, ateş yandı. Gün batıyor. Karşı dağların
silüeti Girdev gölünün üzerine düş- müş, dağlar iki katına çıkmış bir anda. Gökyüzünde yıldızlar atlas bir yorgan sanki. Koca ateşin etrafında birbirini bilmeyen ama sanki kırk yıldır tanışmış gibi derin bir muhabbetteler...
Sıcak Su
Zaman su gibi akıp geçiyor. Gecenin bilmem kaçı, yatma zamanı deyip çadırlarımıza çekilmeden hemen önce kadim dostlarım Seçkin ve Nevzat abiyle, sevgili eşim Ebru'nun "aman oralarda üşümeyin" diye verdiği ter- mofora sıcak su doldurma derdindeyiz. Ama bir sorun var, yarım saattir kızgın korun üzerindeki su kaynamıyor! Biz su kaynasın diye ateşi harlarken yanımıza biri geliyor "abi kaynamadı galiba su" diyor. Bıyık altı gülerek "rakım yüksek abi burada, malum 2000 metre. Su yüksekte geç kaynar." Bir an sessizlik çöküyor ateşin üzerine sonra da koca bir kahkaha kaplıyor etrafı...
İşte Erdinç’le (Öğütveren) tanışmamız böyle oldu. Sonra da nasıl oldu bilmiyorum sürdü gitti muhabbetimiz.
Bas Gaza
Uzunca bir zamandır Fethiye'den beni arayıp" abi hadi al çoluğu, çombalağı gel denize çıkalım, denizde korona yok" deyip duruyor. Geçen haftaya kadar ha bu- gün, ha yarın diyerek geçti gitti zaman. Ama geçen hafta bir gurup arkadaşımla davete icabet ettik nihayet.
Birlikte yolculuk yaptığım arkadaşlarıma göre yol iki gün sürdü. Yani o kadar yavaş gittik Fethiye'ye. Ama varıpta denize açıldığımızda "abi hadi bas şu gaza" diyen genç dostlarım "ya ne acelemiz var, bitmesin bu an" demeye başladılar.
Açtık Yelkeni
Severim denizi ama bir o kadar dağları da severim. Ayırt etmem birbirinden. Bana göre ne dağ denizsiz ne de deniz dağsız olur. Dostum Erdinç okyanuslar aşmış bir kaptan. Şimdilerde kurduğu şirket üzerinden tekne kiralama işiyle iştigal ediyor. Bize göre hep tatilde anlayacağınız. Neyse işte, açtık yelkeni ver elini Fethiye, Göcek koyları. Deniz hafif dalgalı ama güzel be!
İlk durak Bedri Rahmi koyu. Az önce bizi hırpalayan deniz gitmiş, yerine sakin, alabildiğince mavi, yeşil bir örtü gelmiş sanki koya.
Pancar Motor
Bizim çocuklar durur mu, attılar kendilerini memleketimin soğuk sularına. Do- yasıya yüzdüler. Öğleden sonra karşıdan küçük bir taka göründü uzakta. Pancar motorun sesi senfoni gibi geliyordu. Tak tak tak... Erdinç "geliyor bizim balıkçı İmam" dedi. Usul usul yanaştı bizim tekneye. Selam verdi. "Erdinç misafirlerin pek şanslı, bol çeşit var bugün" dedi. Açtı buzluğunu teknenin. Fangri, laos, ada- beyi ne ararsan var İmam'da.
Balıklara bakarken bir şey dikkatimi çekti. İmam ve ablası Ayşe o kadar içtendi ki, sanki onları şimdi değil de yıllardır tanıyor gibiydim. Alışveriş bitince kapta- nımız Erdinç tekneye buyur etti İmam ve Ayşe ablayı. Dizlerini kırıp oturdular hemen yanı başımıza. Bir muhabbet ki, sormayın gitsin. O akşam Erdinç bizler için fırında kuzu hazırlatmış. Bedri Rahmi Koyu'nun derin sessizliğini birer tek eşliğinde söylenen şarkılar, çalınan müzikler bozdu.
Ertesi gün ki durağımız Göbün Koyu.
Hoş geldiniz
Teknemiz yanaşırken bizi dün tanıştı- ğımız İmam ve Ayşe abla karşılıyor. "hoş geldiniz, hoş geldiniz." Bir "hoş geldiniz" bu kadar güzel söylenebilir bence. Bi- zim gençler yağmur falan dinlemeden yine denizle buluşuyor. Ardından da Ayşe abla yukarıdaki köye götürüyor onları. Ben mi? Ben de Erdinç dostum- la İmam'ın teknesine konuk oluyoruz. Epey bir muhabbetin ardından Ayşe abla da geliyor tekneye. Çayların biri geliyor, biri gidiyor.
Bir ara "burada mı yaşasam acaba" diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Akşam yemekte İmam'ın tuttuğu ba- lıklar geliyor masamıza. Hep birlikte yiyoruz balıkları. Ateşin başında yine şarkılar söyleniyor. Yörenin balıkçıla- rı, ada sakinleri, tekne sahipleri hep birlikteyiz. Eee ne de olsa aynı güneşte kuruyor tüm çamaşırlarımız. Hepimiz biriz burada. Müdür, patron, zengin, fakir yok aramızda. Öylece yiyip, içiyo- ruz. En çokta sohbet ediyoruz.
Ve işte iki gün bitti. Ayrılık zamanı. Tıpkı karşıladıklarında söyledikleri içtenlikle "güle güle, gene gelin" diye uğurluyor İmam ve Ayşe abla hepimizi. Aslında kuzu tandırı, balıkları, aşçımız Ömer'in güzel yemeklerini anlatacak- tım size. Lakin muhabbetin lezzeti tüm yemekleri gölgede bıraktı.
Öyle ki, karnımızı değil, yüreğimizi doyurarak yolcu etti herkes bizleri.
İki saat yol boyunca dostum Erdinç’le sohbet ederken aklımda bir tek şey var; Memleketim güzel ama insanı bir başka güzel be! Sözün özü altı üstü bir su kay- natırken tanıştığın biri sana dost olur. Sonra onun dostları senin de dostun olur... Eyvallah Erdinç, eyvallah İmam, eyvallah Ayşe ablam...
Sayenizde bir kez daha sevdim güzel memleketimin, güzel insanlarını...