Sağlıklı kalabilmek için ruh, zihin ve beden dengemizi bütünsel olarak korumamız gerekir.
Fakat kaçınılmaz gerçek şuki, evren ve evrendeki canlı ve cansız tüm varlıklar titreşiyor, frekanslar yayıyor böylece her an her saniye evren değişiyor. Burda, dengeli yaşamak istiyorsak evrenin kurallarını öğrenip, saygı gösterip ona göre yola devam etmemiz gerek.
Biyofizikçi Dr. Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığını ve bu ışığın kaynağının DNA olduğunu buldu ve DNA’nın birden çok frekansı yayınlayabildiğini açıkladı. Hem organizmalar içinde hem organizmalar arasında foton alışverişi oluyor yani kelimenin tam anlamıyla her birimiz birer ışık parçasıyız. (1)
1920 yılında Dr. Royal Raymond Rife Belli frekansları kullanarak virüsleri ve bakterileri yok edebildiğini buldu. tüm hastalıkların kendine özel frekansı olduğunu ispatladı. Belli bir frekans uygulandığında kanserli hücrelerin öldüğünü, organların ve hücrelerin olması gereken frekansa ulaştırıldığında tekrar iyileşebileceğini ortaya koydu. Kısacası Her hücreyi kendi doğal frekansına döndürmek, bedeni sağlığa kavuşturur. Bedenin frekansıyla çatışan, onu bloke eden dalga boyları ise hastalığa hatta ölüme neden olabilir. Yalnız fiziksel şeylerin değil, sözlerin, duyguların, düşüncelerin, isteklerin de kendine özgü frekansı vardır.(2)
Nikola Tesla İnsan vücudunun yaydığı frekanslarla karışan dış frekansları yalıtabildiğimiz vakit hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştirebileceğimizi savundu. Her şey enerjidir, varlığımızdaki her şey elektromanyetik titreşim frekansları alanına bağlıdır. (3), (4)
1980li yıllarda İsviçreli radyolog olan Dr. Bjorn Nordenstrom; bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verilirse tümörün eridiğini gözlemledi. (5), (6)
Dr. Robert O. Becker “the body electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını belgeledi. (6) (7)
Ünlü bilinç araştırmacısı, Dr. David Hawkins, uygulamalı kinesiyoloji (hareket eden kaslardaki enerji akışının kontrolü) yardımıyla insan duygularını ölçtü ve her duygunun belli seviyedeki enerji frekansına ve gücüne sahip olduğunu ortaya koydu.
İşte dünyaca kabul gören tablo;
Power vs Force Dr. David Hawkins
300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90.000 kişiyi,
400 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 400.000 kişiyi,
500 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 750.000kişiyi,
600 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 10 milyon kişiyi,
700 seviyesindeki bir kişi ise 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengelediği görülmüş.
Pozitif ve herşeyi olduğu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydığı enerji, 90.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydığı enerji, 750.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji, 10 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Mevlanalığı yaşayan bir insanın yaydığı enerji, 70 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Peygamber, Budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji ise tüm insanlığın yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir…
Gördüğünüz gibi “korku” frekansı 100, yani 200ün epey bir altındadır. Yaşam standardımızı belli sürede bu frekansta tutarsak hastalık kaçınılmaz olur. Bağışıklığımızı koruyup güçlendirmek, anca olumlu ruh halini devam ettirebilmek, Korku, öfke ve kaygı gibi karamsar duyguların frekansına girmeden enerjimizi yüksek tutabilmek ile mümkündür.
Bu araştırmaların sonuçları şöyle;
Kıskançlık, dedikodu, bencillik gibi olumsuz düşünce ve davranışlar kişinin biyorezonans değerini yaklaşık 12 MHz düşürüyor.
Yanı sıra depresif ruh halleri, umutsuzluk, karamsarlık, korku, endişe, değersizlik, yetersizlik, mutsuzluk ve huzursuzluk duyguları ile kaygı bozuklukları ve kavga etmek de canlı beden frekansını düşürüyor. En yıkıcı etkiyi ise eleştirel düşünceler yapıyor. İç dünyamızı restore etmeden, kendi yaşam aynamıza bakmadan, acımasızca, adalet duygusu gözetmeksizin başkalarını eleştirmek.
Sevgi, yardımlaşma, iyi niyet, vefa, dürüstlük gibi olumlu düşünce, niyet ve davranışlar ile yeterlilik, özgüven, huzur, mutluluk gibi duygu durumları ise beden frekans düzeyini yine yaklaşık 12 MHz yükseltiyor.
Eskilerin güzel bir sözü vardır; "Kişi ne yaparsa kendine yapar." diye. Bu söz bilimsel bir gerçekliğin halk diliyle ifadesinden başka nedir ki?
Uçucu yağlar uzmanı olan Donald Gary Young araştırmalarıyla frekanslar ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi incelemeye yöneldi. Aynı zamanda uçucu yağların insan vücudunun frekansları üzerinde etkisini inceledi.
Kısacası herşey titreşmektedir. Bu nedenle herşeyin frekansı vardır. Canlı ve cansız tüm varlıkların frekansını ölçmek artık mümkün.
1992 yılında Bruce Tainio, BT3 adını verdiği Titreşim izleme sistemini icad etti ve yıllar içinde bunu geliştirerek insan bedeninin titreşimlerini (biyofrekans)??? ölçer hale getirdi. Araştırmalarına göre;
Sağlıklı insan beynin gün içindeki biyofrekansı 72-90 MHz
Sağlıklı insan bedenin 62-68 MHz(Bedenin farklı yerlerine göre titreşim de farklılık gösterir.)
Karın bölgesi 59 MHz
Göğüs bölgesi 62-68 MHz
Boyunun üst bölgesi ve baş bölgesi 72-78 MHz
Zihinsel aktivite sırasında beyinsel titreşim 90 MHz
Soğuk algınlığında 58 MHz (ki bu da bir hastalık halinin göstergesidir. Hastalığın şekli ve şiddetine göre bu değerler daha da düşüyor.)
Mantar enfeksiyonu: 55 MHz
Kanserli hastalarda 42 MHz
Ölüm e yakın insanlarda ise 25 MHz oluyor.
Nikola Tesla
Peki kendi iç dünyamızdaki olumsuz faktörleri onarmak, duygu ve düşünce sistemimizi yeniden kurgulamak ve düşsel anlamda daha pozitif bir yaşam sürdürmeye çalışmaktan başka, beden frekansımızı arttırıp sağlıklı yaşamak için neler yapabiliriz?
Günlük hayatınızda keyif aldığınız hemen her şey frekansı dengenizi etkiliyor. Kitap okumak, film izlemek, bir fincan kahve içmek, doğada yürüyüş yapmak, müzik dinlemek, spor yapmak, toprakla, tarımla uğraşmak, en azından saksıda çiçek yetiştirmek, dans etmek ne size keyif veriyorsa onu hayatınıza katın ve frekansınızı değiştirin.
Kullandığımız elektronik aletler, cep telefonları, radyasyon yayan tüm cihazlar, telefon sinyalleri, ışık kaynakları da tehlike saçıyor. Işınlarının zararlı etkilerine maruz kalmayacağımız oranda güneş banyosu da olumlu etkiler yaratıyor. Ne yiyip içtiğinize çok dikkat edin lütfen. Tükettiğimiz gıdalar da, bedenimizin frekansını değiştirerek sağlığımızı olumlu ya da olumsuz yönde direkt etkileyebiliyor.
Demekki doğal yaşamak, doğayla bütünleşmek ve doğanın bir parçası olduğunun farkına varmak şeklinde özetlenebilir. Söz buraya gelmişken, doğanın katıksız şifasından, doğal esanslardan, yağlardan bahsetmemek olmaz.
Bitkiler güneş ışınları ve saf özellik taşıyan yağmur suyunun yaşam enerjisini barındırıyor. İçinde yaşam enerjisi barındıran her şeyin olumlu rezonansa sahip olduğunu söylememize gerek yok değil mi?
Peki bu dönüşümde Aromaterapi’nin yeri nedir?
İlk önce bitkilerle olan doktora çalışmalarımda öğrendim ki bitkinin ruhu aslında bu bahsedeceğim aromatik yağlardır. Tek bir damla uçucu yağ bitkinin tüm yaşam enerjisini, geçmişini, özelliklerini ve hormonlarını taşımaktadır. Bitkinin yaşam gücü uçucu yağ ile insan bedeninde doğal bağışıklığın güçlenmesine yardım etmektedir. Kısacası bu “aromatik yağlar”ın aslında bitkinin konuşan ruhu olduğunu öğrendim ve her birinin farklı frekansları ve titreşim güçleri olduğunu ve bu sayede terapötik etkisini bizim vücudumuzla paylaşabildiğini fark ettim.
Distile edilen, uçucu yağlar, aromatik yani kokulu bitkilerin köklerinden, kabuklarından, tohumlarından, yapraklarından, çiçeklerinden hatta bazen bitkinin tamamından elde edilir. Molekül olarak havada hızlı buharlaştıklarından dolayı uçucu yağlar ismini almışlar. Karmaşık yapıda olan pek çok maddeyi bir arada bulundurmaları nedeni ile de çok sayıda etkiye sahip parçacıklardırlar. Bunlar bitkilerde bulunan doğal bileşikler olup oldukça konsantre şeklindedirler.
Aromaterapi, ise ruh, zihin ve beden dengesini korumak için bu bahsettiğim aromaların veya kokuların kullanımı olarak tanımlanır. Aromaterapi sadece doğal yaşam kaynaklarından elde edilen katıksız kokularla çalışır, çünkü sentetik kokuların “kokusu” vardır, ancak “enerjisi” yoktur. Aromaterapi eğer doğru uygulanırsa şaşırtıcı derecede etkilidir ve vücudumuzda positif değişikliklere neden olmaktadır.
Tabi tün aromatik yağlar aynı güçte titreşmiyorlar. Değişim yaratabilen ve terapötik etkiye sahip olan uçucu yağ aslında en fazla titreşime sahip olan yağdır, buna göre de frekanslar 3 başlıkta incelenebilir:
Tedavi edici esanslar/bitkisel yağlar: 52-320 MHz
*Ravintsara(Cinnamomum camphora):
Limon yağı(Citrus limonum)
Portakal yağı(Citrus sinensis)
Bergamot yağı(Citrus bergamia)
Tüm kokular içinde, en yüksek titreşim yayan “gül” kokusu, 320 MHz frekansa sahiptir. Gül kokusu, aşkı, sevgiyi, merhameti, saflığı, sadakati, güveni, bir olmayı, ruh-zihin-beden bütünlüğünü temsil eder. Sevenlerin birbirine gül alma isteği bundan dolayıdır. Evrende "ilahi aşk”tan daha güçlü bir şey yoktur. Aşkın frekansı en etkili şifa gücüne sahiptir. Hz. Mevlana’nın da dediği gibi “Kokuların en güzeli Gönül kokusudur”.
En yüksek frekansa ulaşmanın kestirme yolu “Aşk”tır.
Sara Pour
fb.me/sara.pour.tr
instagram.com/sara.pour.tr
https://www.youtube.com/channel/UCMkf636fPbljmf19laDnyKw?view_as=subscriber
twitter.com/sara_pour_tr