Bir milletin kullandığı ana dil kültürünün ve milli kimliğinin bir sembolüdür. Ana dilimizin zarar görmesi bu anlamda milli kimliğimizin de zarar görmesi demektir.
Günümüzde tam da sosyal medyayla beraber ne yazık ki böyle bir olumsuz durum yaşıyoruz. İnternet hayatımıza girdi gireli Türkçemizin kullanımında ciddi bozulmalar yaşanıyor. Özellikle de gençler birbirinin anlayabildiği Türkçeden bağımsız argo, sesli harfleri olmayan, yabancı terimlerle harmanlanan bir dil geliştirmiş durumda. Telefon klavyelerinde dilimiz 140 harfe sığdırılırken gençler neredeyse bunu bile kullanmaktan acizler.
Hissedilen duygular zaten olabildiğince kısa kelimelerle ifade edilirken çoğu zaman da cümleler bile yerini emojilere bırakıyor. Kuru ve soğuk aslında hissiyat yaratmayan emojilerin (gülen yüz, ağlayan göz, şaşırmış maymun vb.) animasyonel çıkartmaların hislere tercüman olabileceğini düşünmek bana şaşırtıcı geliyor ve üzüyor. Geçmiş yıllarda bir gözyaşına veya küçük bir mutluluğa sayfalar dolusu mektuplar yazılırken bir emoji bu duygusal satırlarla eşdeğer tutuluyor. Günümüz gençliği okumuyor; okumadığı için kelime haznesini de genişletemiyor. Dolayısıyla ana dilini kullanmayı da bilmiyor. Sonrasında bu kadar dar kelime dağarcığıyla Türkçe dersinde kompozisyon yazabilmek için kırk takla atıyor. Bunu da bir kenara koyun; değil yazabilmek kendini ifade etmekten uzak bir nesil yetişiyor. Çünkü kendilerini aktarabilecek cümleleri yok!
Özellikle Z kuşağı dediğimiz gençlik grubu "canım" yerine "cnm", "kendine iyi bak" yerine "k.i.b", "görüşürüz" yazmak yerine ise "ok", "merhaba" değil "mrb" gibi ifadeleri kullanıyor. Bu yanlış kullanım konuşma diline de yansıyor işin kötüsü. Gençler bununla da kalmıyor ve dilimize pek çok yabancı kelimeyi monte ediyor. "Likelamak", "stalk", "troll", "hash- tag" gibi yabancı ve kısaltılmış sosyal medya kelimeleriyle anlaşabiliyor! Tabii tüm bunların arasında dilbilgisi ve gramer kullanımına değinmiyorum bile... Elbette en basitinden "de", "da" ayrımını bile mesajlarda görebilmeyi ümit etmek büyük bir beklentiye girmek olacaktır. Sanırım bu anlamda bir mesajı göndermeden önce virgülünü koymaya özen gösteren; "de"sini "da"sını mutlaka ayıran ben ve bizim nesil yeni gençliğe oldukça sıkıcı geliyor olmalıyız!
Öte yandan sosyal hayattaki bu bozuk Türkçe kullanımı anlaşmazlıklara dolayısıyla iletişim bozukluğuna sebep oluyor. Kullanılmayan noktalamalar vurgusu olmayan cümlelere yol açıyor. Gelişen yeni dünyayla beraber fark ediyoruz ki dilimiz de başka bir yöne evriliyor. Bu evrilme içerisinde dilin özünü kaybetmemesini temel almalıyız. Buradaki sorun sosyal medyayı kullanmak değil. Elbette sosyal medyayı kullanacağız. Dikkat etmemiz gereken sadece sosyal mecrada kullandığımız bu dili günlük hayatımıza ve yazı dilimize aktarmamak. Türkçenin doğru kullanımı konusunda hepimiz bilinçli ve özenli olmalıyız. Gelecek nesillere dil bilincini aşılamak adına başta toplumun en küçük birimi aileden başlamalıyız. Aile içi bireyler arasında argo tabirlerden, yanlış telaffuzlardan kaçınmalıyız. Bu anlamda anne babadan başlayarak öğretmenlere, yazarlara, yayınevlerine, medya kuruluşlarına kadar herkes dilimizi korumak adına elini taşın altına sokmalı.
Vurgulu, anlaşılır konuşmaya özen göstermeli ayrıca aynı anlama gelen kelimelerin mutlaka Türkçesini tercih etmeliyiz. Bu bilinç ve sorumlulukla devam edersek ancak dilimiz üzerindeki yozlaşmayı durdurabiliriz. Sağlık sektöründe nasıl ki virüsle mücadele ediyorsak kültürel ve milli değerlerimizi de yok edebilecek virüslerden korumalıyız. Unutmamalıyız ki bir toplumu yok etmenin en kolay yollarından birisi o toplumun dilini katletmektir. Buna izin vermemek ise bu ülkenin her vatandaşının aslî görevidir.