Ben de frankofonum. Samimi arkadaşlarımın büyük çoğunluğu da frankofon...
Nedir peki frankofon olmak? Sadece Fransızca konuşabilme becerisine haiz olmak mı? Hayır, o denli basit birşeyden bahsetmiyorum tabii ki... Frankofon olmak ölümüne emek vermek suretiyle sadece iki sene boyunca la liasion (kaynaştırma), l'accent circonflexe, l'accent aigu, l'accent grave, l’accent tréma gibi a, e, i, o, u harflerinin üzerine gelen bir takım işaretlerle kelimelerin nasıl okunacağını çözmekle uğraşmak zorunda olmak, mükemmel şekilde gırtlaktan konuşma becerisi geliştirmekle mükellef olmak, kulağın işittiğiyle yazıya dökülenin aynı olmadığı bir dil düzleminde dictée (yazdırma, imla) sınavlarında korkudan üç buçuk atmak suretiyle, can kulağıyla dinlediğimiz metinleri hatasız kaleme almayı becerme zorunluluğudur. Dili anlama ve kullanmada bir parça palazlanınca, ivedi şekilde bir kelimenin çok sayıda eş anlamlısını ezberlemek, aralarındaki nüansları öğrenmek ve tüm bu donanımı da mahir bir şekilde, sözcük seçimlerini durumların arz ettiği duygulara göre kullanabilmeyi becerebilmek ve her bir kelimenin hayatta bir duruşu, yakıştığı, cuk oturduğu bir yer olduğunu idrak etmiş minik Sartre'lar, Rimbaud'lar olmaya gayret etmek demektir.
Bizler soeur (kız kardeş, rahibe) veya frère (erkek kardeş, rahip) gözetiminde büyütülmüş, sıkı disipline tabii tutulmuş, adab-ı muaşeretten dibine kadar kâm almış, solidarité (dayanışma), vertu (erdem, fazilet), fraternité (kardeşlik) ilkeleriyle büyütülmüş, daha hazırlık sınıflarından itibaren akıllarını çalıştırmayı, kulaklarını dört açmayı, her bir detaya dikkat etmeyi, beşeri unsurları gözlemleyip, insani her türden duruma özen göstermek üzere eğitilmiş, aydınlık dimağlarız. Bizler öğrendiğimiz yabancı dildeki mükemmeliyet ve zenginlik olgusunu ana dilimizi, canım Türkçe'mizi kullanırken de ifa etmek zorunda olduğunun bilincinde olan, dilin doğru kullanımının Atamızın da hedeflediği şekilde köklenme ve gelenek görenek, kültürel olguların da katılımıyla mili hafızanın büyümesini, serpilmesini ve mükemmeliyete doğru evrilmesini körükleyen tarafına dört dörtlük şekilde vakıf, bu bilinç eşiğine sahip oluşumuz sebebiyle de kıymetli bir azınlığız.
Fakat daha da gurur duyulası yanı; bizim ekolümüzden yetişmiş hiç bir kadın veya erkek Amerikan özentileri gibi yüzeysel, daldan dala, yalap şap veya yarım yurum değildir. Amerika görmediğimiz, eğitim hayatımızın devam eden senelerinde veya ara dönemlerinde oradaki okullarda okumadığımız yanılgısına düşülmemesi gerektiği gibi, "Amerikan Rüyası" diye anlatılan olgunun, aşırı derecede bireyselleşmiş, kapitalist çark içerisinde ruhaniyet, benlik, bütünlük, grup faydası gibi makro değerleri unutmuş ve yegâne arzusu para üzerinden değer edinmek (parayla hizmet veya değer yaratma ülküsünün tam zıttı) olan umarsız bireyleri besleyen bir balon olduğunu da tartmaktan aciz olduğumuz sanılmamalıdır. Bu bağlamda mukayese edildiğinde, biz frankofonların ciddi bir donanımı, yadsınamaz bir ağırlığı, bir şeytan tüyü hatta bir sihri vardır.
Aynı okuldan veya değil, tüm frankofon sınıf arkadaşlarımız sevelim veya sevmeyelim bizim devremiz, büyüklerimiz saygı duyduğumuz ağabey ve ablalarımız, küçüklerimiz sakındığımız kardeşlerimizdir. Bizde birisi düşerse herkes onunla birlikte tökezler, birimiz yücelirse tüm Frankofon Ekolü şahlanır diye düşünülür. Emek, bu sebeple mikro ölçekten makro ölçeğe doğru seyreden bir doğruda ifade edilir, kolektife dair bir hizmettir. Bizim geleneğimizde kol kırılır, eşekliklerimiz daima yen içinde kalır. Bizim aramızdaki lisanda şaka da nezaket de coşkulu, orantılı ve ölçülü, öfke çok net ve riyasız bir ifadeye sahip, para sahip olanlarımız için açık etmesini asla sevmediğimiz sadece bir araç, sevgi kocaman, onurlu ve lekesiz, flörtler - birliktelikler "date" gibi kısır, yarına Allah kerim mantığından çok ırak, "rendez-vous" nezihliğinde, sevgili veya sevgili adayının yanına aşırı özenli gidilen, konuşurken daima gözlerinin içine bakılan, yarın ne olursa olsun ben yine burada olacağım güveni veren cinsten, özlem ifadeleri candan ve incelikli, öpüşmeler, sevişmeler kararlılık, sadakat arz eden türdendir. Bizim frankofon terbiyemiz davet etmek, özür dilemek veya teşekkür etmenin SMS yoluyla ya da sosyal medya araçlarıyla yapılamayacağını, bunun ciddi bir özensizlik, çok sıkı bir kabalık olduğunu çok çok iyi bilen, böylesi bir gaflete düşmek yerine de kıymet bildirecek şekilde muhatabını doğrudan arayan soran, meram anlatan gerekeni yerli yerinde beyan etmek suretiyle karşıdakine değer verdiğini gösteren mahiyettedir. Bir frankofon aksi türlü davranışı kendisi nazarında da kabul etmez zira böylesi bir muameleye ha demenin küçük düşürülmeyle eşit olduğunu bilecek kadar öz değerine vakıftır. Dilin duygulara ve dolayısıyla, davranışlara etkisi üzerine çok erken yaşlardan itibaren bu denli düşünmek, tartmak, akıl yormak zorunda kalmış bir toplulukta tersi yöndeki, olumsuz nitelendirilebileceğimiz davranış ve düşünüş kalıplarının gelişememiş, başak verememiş olması da tüm bu izah ettiklerim çerçevesinde son derece normaldir.
Bizim olduğumuz yerde umut, özen, dürüstlük, paylaşım, nezaket ve neşe vardır. Şayet siz bizlerden birisiyle aksi bir durumun cereyan ettiği bir ortamda bulunduysanız ve anlattıklarımla çelişir anılar edindiyseniz bilin ki o ortamı mutlaka Amerikan özentisi, varlığı paraya köle, ruhu edersiz işler, çakallıklar peşinde olan, yüzeysel, oturmayı kalkmayı kısaca adam gibi davranmayı, düşünmeyi bilmeyen bir Coni bozmuştur veya sizin kısmi, Conivari bir davranışınız o olumsuzluğu körüklemiştir.
Her neyse, fazla uzatmadan ve tabii ki unutmadan, tüm bu can sıkıcı zarafetimizi katmerleyen bir de Galatasaray'lılığımız vardır. Tüm cazibesinin ve sırlarının adına ait bir adayla perçinlendiği, görünenin altında çok ama çok daha fazlasının olduğu Galatasaray'ımız... Kısacası, bizlerin olduğu yerde renk, samimiyet, candanlık, açık sözlülük, sadakat, ilgi, özen ve iyi niyet mevcuttur. Sizde ne var, siz neden bizlere öykünüp de silkelenip değişmiyorsunuz veya hayat bizleri neden sizlerin elinde zaman zaman çok ciddi şekilde heder ediyor bilmiyorum ama bizim buralar çok güzel, çok farklı, gelsenize - en azından benim gibi bir Kraliçe'yi tüm azametiyle maçta patlamış mısır yerken görürsünüz- demek istiyorum.