Mükemmel insan olabilmek zaman zaman birçoğumuzun yaşam amacı hâline gelebilir. Özellikle biz kadınlar doğamızda var olan "Her şey kusursuz olsun" hissiyle "Harikulade eş", "Becerikli ev hanımı", "Başarılı iş kadını" ve "Muhteşem anne" sıfatlarını hak edebilmek için kendimizi paralarız.
Ancak şöyle bir gözlemlerseniz mükemmel insan olmanın peşinde koşan kişiler aslında en mutsuz insanlardır. Bu çok net bir gerçektir. Çünkü mükemmel olmayı hedeflemek demek, tamamen başkaları için yaşamayı kabullenmek demektir. Başkası için yaşayan bir süre sonra kendini kaybeder. Hem hep demez miyiz kendi mutluluğunu önceliği olarak görmeyen ve kendini mutlu etmeyi başaramayan insan başkasını mutlu edemez diye...
Sanıyoruz ki aşırı fedakâr olursak; eşimizin ve çocuklarımızın hayatını fazlasıyla kolaylaştırırsak "Nirvana’ya” ulaşacağız. Üzgünüm ama böyle bir dünya yok!..
İnsan yapısı gereği almaya, tüketmeye ve sonrasında da rahata çok çabuk alışmaya meyillidir. Özellikle kadın-erkek arasındaki ilişkiler paylaşıma dayalıdır. Paylaşmadan büyüme ve mutluluk olmaz. Mutluluğun bir ayağı da emek vermekten geçer. Hayatı paylaştığı erkeğin her sorumluluğunu üstlenen, her işi başaran ve her düzeni elinde tutan kadın erkeğe bir amaç bırakmaz, emek harcatmaz. Hatta çoğu zaman "Eş" kimliğinden çıkarak neredeyse eşinin bile annesi kıvamına geçen kadın bir süre sonra erkeğin genetiğini bozar.
Araştırmalar da gösteriyor ki fedâkarlık yaptıkça değer ve mutluluk bulacağını sanan kadınlar maalesef en çok aldatılan kadın sınıfına giriyor. Bir süre sonra kadının hâkimiyeti karşısında egemenliğini ve amacını kaybettiğini düşünen erkek, egosunu tatmin etmek için bir başka kadın arayışına giriyor. Çünkü dört dörtlük olan kadın aslında farkında olmadan dominant bir karakter ortaya koyuyor.
Hata payı bırakmayan "Muhteşem kadın" eşinin bir olayı başarma zaferini de elinden alıyor. Karısının sağladığı konfor sayesinde "Armut piş, ağzıma düş" tarzı yaşayan erkek hiçbir konuda çaba gösterecek sebep bulamıyor. Bunun sonucunda da bir süre sonra kendini gösterebileceği başka bir alana kayıyor. Hal böyle olunca da saçını süpürge eden "Örnek eş" aldatıldığı
gerçeğiyle yüz yüze kalıyor ve "Ne yaptım da bunu hak ettim" diyerek kendini sorguluyor. Elbette ki hiçbir durum aldatmayı haklı çıkarmayacaktır; Aldatmanın mazereti olamaz ancak birçok erkek kendini işe yaramaz hissederse kendini ispat için gidebiliyor... Ve işin daha da acı kısmı şu: Mutlaka çevrenizde de dikkatinizi çekmiştir. Erkek evdeki eşinden daha vasıfsız bir diğer kadını tercih ediyor.
Bu örneklerden görüyoruz ki mükemmel olmak çok sevilmenin ve çok mutlu olabilmenin koşulu değildir. Aksine mükemmeliyetçilik uzun vadede mutsuzluk getirir. Düzenli olarak yapılan iyilikler ve fedâkarlıklar hayatta kime karşı olursa olsun belli bir süre sonra bir görev gibi algılanır ve değeri kalmaz.
Hem düşünsenize; Sürekli başkaları için yaşamak, hep birilerinin ihtiyacını gidermek, mükemmel olmak uğruna ödünler vermek bir süre sonra sizi kişiliksiz kılmaz mı?
Kendi hayatınızdan vazgeçmeniz, gereksiz özveride bulunmanız inanın size alkış ve takdir getirmez. Üstelik sizin fazla çabanız eşinizi, çocuğunuzu, ailenizi de yoracak, onların kendilerini yetersiz hissetmesine sebep olacaktır.
Başkalarının hayatını düzenlerken kendinize ait olan yaşamı unutmayın. İnsan dediğin kusurlu olur. Hatalar insan olmanın gereğidir.
Lütfen kusursuz ve mükemmel olmayın! Bu sizin ruhunuzu köle, bedeninizi hizmetçi
yapar bunu unutmayın!..