Her birimiz "Şahsına münhasır" insanlarız aslında.
Kendine özgü, otantik olmak ve bu şekilde kalmak yerine, hep birilerine benzeme çabamız sonucunda kendinden uzaklaşan, miş gibi mış gibi yaşayarak kaybolduğunu bile fark etmeyen insanlar haline geliyoruz.
Sonuç olarak derin bir mutsuzluk.
Peki, durum neden böyle?
Hep bir onaylanma çabası ve bir başkasının gözlerinde kendini değerli bulma isteği.
İşte bu birbirine benzer sanki klonlanmış insanlar topluluğu haline getiriyor bizleri.
Hâlbuki...
Nerede kendine özgü, doğal, kimseyi takmayan, birilerine göre hayatını şekillendirmeyen birini görsek hayran kalıyoruz, etkileniyoruz.
Bir süre sonra...
O birbirine benzeyen belki de kusursuz gibi görünen tipler artık sıkıcı gelmeye başlıyor.
Belki hatırlarsınız...
Eskiden TRT’nin yayınladığı "Gezelim Görelim" adında bir belgesel vardı. Sunucusu Nuray Yılmaz o kadar doğal bir kadındı ki ve gezdiği köylerde uzattığı mikrofonlara konuşan yöre halkının yaşlıları, gençleri ve çocukların o doğal halleri bizi çok etkilerdi.
Çünkü onların en iyisi, en güzeli, en doğrusu olmak gibi bir çabaları yoktu.
Ve onları izlerken yüzümde kocaman bir gülümseme yayılırdı.
"Ne kadar da sahiciler, gerçekler" derdim.
Bu zamanda, bulunduğumuz şartlarda ise "Olduğun gibi olmak" bir bedel ödetiyor insana.
Yalnız kalmak, reddedilmek, kabul görmemek, dışlanmak gibi.
İllaki bir kalıba gireceksin, bir şeklin olacak. O kalıba girmediysen kendin gibi olma yolunu seçtiysen...
Hoş geldiniz yalnızlar kulübüne.
Yalnız ama huzurlu ve mutlu.
Hareketlerin farklı, konuşman farklı, duruşun, hayata bakışın farklı.
Çirkin ördek yavrusu hikâyesindeki gibi "Bir kuğu" isen farklısın.
Ve hayat...
Bir başkasının bakış açısına göre kendini gerçekleştirmek için harcanacak kadar uzun değil.
En güzeli zorlama,
Sen bir "Kuğusun” hatırla.