Yalan söylemek hepimizin hayatının bir parçası. İnkâr etmeyelim her birimiz kendimizce gerekli gördüğümüz hallerde yalana başvuruyoruz. Yalan söylemeyin; yalan söylüyorsunuz. Elbette altında yatan nedenler değişebilir. Fakat nedenleri ne olursa olsun bu durum yalanın günlük hayatımızın içinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor!
Nedir insanları yalana iten sebepler? İlk aklımıza gelen hepimizin bildiği pembe - beyaz yalanlardır... Bazı durumlarda başka hayatlara iyi yönde etki edebilecek dokunuşlarsa pembe yalanlar zararsızdır.
Örneğin kötü görünen; kendini kötü hisseden birine "Bugün gayet iyi görünüyorsun, seni iyi gördüm" demenin, o kişiyi motive etmenin yalan olsa bile kimseye zararı olmaz. Çoğu zaman savaşabilecek enerjiyi bulamayız hayatla. İşte bu noktada söylediklerimiz yalan değil; Ucu iyiye dokunacak tatlı kandırmacalar olur... Affedilebilirliği vardır.
Başka hangi hallerde yalan söyleme ihtiyacı duyarız devam edelim...
İnsanları çoğu zaman yalana yönelten en büyük etkenlerden biri "Korku" faktörüdür. Korku duyan kişi içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için yalan söyler. En basit haliyle çocukken hepimiz söylemedik mi "Ödevimi evde unutmuşum!", "Hayır, o vazoyu ben kırmadım" şeklindeki yalanları? Çocukluk çağı en çok ve en masum yalanların söylendiği dönemdir.
Yalanın en çok başvurulduğu yerlerden biri de iş hayatıdır. İş ilişkilerinde karşı tarafa üstünlük sağlamak isteyen, biraz da baskın karakteri olan kişi kendini gereğinden fazla över. Bu tip insanlar süslü sözlerle göz boyayarak diğer tarafı alt edebilmek için yalana başvurur. Özellikle de kariyer açısından yeterli donanıma sahip olmadığı halde açığını yalan söyleyerek kapatan böyle karakterler ilk etapta kendilerini iyi pazarlamayı başarabilirler. Böyle insanlarla hepimiz karşılaşmışızdır mutlaka. Mezun oldukları okuldan tutun da, iş deneyimlerine kadar doğru bilgi vermeyen bu kişilikler mutlaka bir yerde tıkanma yaşarlar. Bu yalan çeşidi bir kandırmaca, aldatmaca olup tehlikeli olandır. Böyle kişiler olmayan vasıflarıyla belki daha başarılı bir insanın iş imkanına konarlar. Bu durum da yalanın getirdiği büyük bir haksızlıktır.
Zaman zaman karşımızdaki insanlarla ilişkilerimizi belli bir zeminde tutmak için de yalan söyleriz. Bazen de kırdığımız bir gaf ve yaptığımız hatayı telafi edebilmek amacıyla yalana başvurabildiğimiz gibi kendimizi ya da bir yakınımızı koruma amaçlı da bir yalan içine girebiliriz. Bunlar duruma ve kişiye göre faydalı yalanlardan sayılabilir.
Yalan söylenmemesi gereken en önemli ortam ise ailedir. Aile içinde söylenen yalanlar en üzücü olanıdır. Özellikle de ikili ilişkilerde ve hele hele ilişkinin başında eşe veya sevgiliye söylenen yalanlar ortaya çıktığında güzel bir beraberliği temelinden sarsabilmektedir. Üstelik bu tür yalanlar karşıdaki kişide bir yıkım yaratır. Yalan söylenen insan kendini aptal yerine konmuş hissetmenin yanı sıra güven kaybı, insanlara olan inancı kaybetme gibi psikolojik sorunlar da yaşayabilmektedir.
Bir de hiç gereği yokken bir sohbet ortamında her konuda bol keseden yalan atıp tutanlar vardır. Renkli yalanlardır bunlar ve bir hastalık, adeta bir alışkanlıktır bazılarında bu durum. Ortada kötü bir niyet yoktur amaç sadece ilgi odağı olmaktır. Psikolojide patolojik yalanlar denmektedir bunlara.
Yalanın sözlük anlamı karşılığında sahtecilik, hilecilik, iftira gibi tanımlar da bulunmaktadır. Ancak tüm bu tanımlar bana göre yalanın ötesinde insan ve toplum hayatına darbe vuran dolambaçlı işlerdir. Yalan öyle veya böyle hayatımızın içinde yer almaktadır dedik.
Yalan söylemek kişiliğimizi belirlemenin dışında sosyal ilişkilerimizi de belirler. Belli bir noktadan sonra yalan ilişkilerde samimiyetsizliğe ve güvensizliğe yol açar. Pembe de desek, beyaz da desek, iyi niyetli de desek her ilişkimizde ne olursa olsun güveni ve doğruluğu birinci sıraya koymak prensibimiz olmalıdır.