Öyle bir gün ki bu gün, şanını, âlem-i cihanının tüm edebiyat kalemleri toplasanız, devasa muhteşemliğini yazmaya, ne kelamları yeter, ne de onlar buna teşebbüs eder.
Bütün dünyanın koca bir şamarı tek başına yediği bir savaşın, ilk ışığıdır bu gün. Yıkılmış, yağmalanmış, katledilmiş, namuslarına,
mallarına, hak ve hürriyetlerine tecavüz edilmiş bir milletin, tarihlere, Kurtuluş Savaşı olarak geçen tek direnişin ve muzafferliklerinin başlatıldığı gündür bu gün.
Hiçbir millete nasip olmayan, olmayacak olan bir başarının desturudur bu sabah doğan güneş.
Karadeniz’in vatan sularında bir vatan aşığını taşıyan, küçücük bir tekne ilerlerken özgürlüğün ilk adımlarına doğru, mavi bir çift göz, çatmış kaşlarını, gözetlemekteydi, vatan ufuklarını.
Yanı başında, yoluna baş verecek kadar yoldaşı olanlar ile çıktılar karaya.
Ve o vakur ve o civan başlarını diktiler,
bu sabah doğan güneşin ilk ışıklarına.
Ve şu çıktı, o canım dudaklarından,
’’Geldik, ey vatan…
Yettik.’’
Vatan hainliğinden idamı, hoca efendi tarafından da katli istenen,
Âşık Mahsuni’nin dediği gibi, bu sarı saçlı, mavi gözlü, kaşları çatık adam ve ona inanmış vatan sevdalıları, hiçbir şeye aldırmadan,
kavgalarına tutuştukları gündür bugün…
Evet, hiçbir şeyleri yoktur yanlarında aldıracak, onlar da aldırmazlar zaten bu yokluğa. Yürürler, inançlı savaşlarına doğru…
Orduları yoktur mesela. Savaşacak askerleri yoktur. Yaşı on dört olan her er cepheye gider. Yaşlılar ve çocuklar geride kalır. Kadınlar cepheye mühimmat, erzak, kıyafet hazırlarlar. Sadece düşman mavzerleri vurmamıştır vatanı, kıtlık ve açlıkta vardır.
Ve ihanet, hepsinden katıksız ve de acıdır.
Ama içlerinde vatan sevdası ve Allah’a inancı olan bu insanlar, yüce bir kumandanın peşinden, ellerindeki taşlarla, sopalarla, silahlarla,
değil kendi vatanlarından, dünyadan defetmişlerdir gavurları...
Savaş bir süre sonra kazanılır...
Yerle bir olmuş vatan toprakları tam bağımsızlığını kazanmış ve her şeyden önemlisi olan, Türkler yeniden bir ulus olmayı başarmışlardır.
Evet, bir ulus olmak…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarının yola çıkarken tek bir hedefleri vardır.
Tam bağımsız, özgür bir ulus olmak…
O yüce insanlar, esareti, diğerinin sadece güçlü olduğu için diğerini ezmesini, kapitalizmi, emperyalizmi, dolayısı ile köleliği kabul etmediler.
Ve çocuklarına ve gençlerine,
bağımsız ve özgür bir ulusun yaşabilecekleri vatan topraklarını,
onlardan sonra gelecek nesillere emanet olarak bıraktılar.
Eğer insan gibi yaşamak için bir ütopyamız var ise, önce ulus olabilmeyi öğreneceğiz, sonra hayal kurmayı.
Bizi biz eden değerlere…
Yani, vatan topraklarımıza, vatan göğümüze, vatan sularımıza…
Dilimize, etiğimize, ahlakımıza, inancımıza, örf adet, ananelerimize, özgürlüğümüze ve bağımsızlığımıza sahip çıkacağız…
Kısacası,
yazın büyük puntolarla,
EMANETE HIYANET,
ETMEYİP,
ETTİRMEYECEĞİZ!
Bugün ay ki şiir köşemizdeki şiirimiz, yakında çıkacak olan romanım Agora’da Bir Delikanlı İskender’de de yer verdiğim ve bizi bugünlere taşıyan Büyük Kumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir çevirisi.
Bu şiir ile ona ve onun silah arkadaşlarına bir kez daha minnettarlığımızı sunuyoruz.
HAYAT…
Hayat kısadır.
Biraz hayal;
Biraz aşk.
Ve sonra, Allahaısmarladık.
Hayat boştur.
Biraz kin;
Biraz ümit.
Ve sonra, Allahaısmarladık.
Not: Bu şiirin aslı, Velaine’nin ‘’Serenad’’ adlı bir parçasına aittir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da bulunduğu sıralarda, arkadaşı Salih Bozok’a yazdığını bir mektupla göndermiştir.
ÇOK, AMA ÇOK SEVDİM.