Gelişen teknolojiye bağlı yaşadığımız yeni çağ beraberinde hayatlarımıza bambaşka yaşam tarzı, farklı bir psikoloji ve yeni bakış açıları da katıyor. İnsan ilişkilerinin en aza indiği, yüzeyselleştiği ve hatta yozlaştığı, arkadaşlıkların, dostlukların elimizdeki telefonlarda yaşandığı günümüzde artık insanlara tamamen yalnızlığa dayalı bir pencere açılıyor.
"Güçlü olun, kimseden beklentiye girmeyin. Yalnızlığınız bağımsızlığınızdır. Ne kadar az insan o kadar rahatlık" bu ve bunun gibi pek çok keskin söylem şimdilerde düşünce tarzı olarak sunuluyor bizlere. Evet bu minvaldeki fikirlerin şartlara göre haklılık payı olabilse de ben buna pek katılmıyorum.
Güçlü olmak, argo tabiriyle kuyruğu dik tutmak... Bize dayatılan psikoloji şimdilerde bu yönde. Peki, insan olduğumuz, duygularımız, ruhumuz, kalbimiz olduğu gerçekliği nerede? Her durumda ve her zaman güçlü olabilir miyiz, bunun mümkünatı var mıdır; olsa bile neden hep güçlü olacağız ya da öyle görüneceğiz?
İnsanız etten kemikten yaratılan... Zaaflarımız, kırılganlıklarımız, yanlışlarımız, gözyaşlarımız ve düştüğümüz günler olacak; Olmalı da... Sağlıklı insan demek bu demek esasında. Her daim güçlü, iradeli, dimdik olabilmek gibi bir zorunluluğum yok. Her zaman her durumun altından kalkamayabilirim, bazen ben de mantığımı kullanamayabilirim... Her defasında doğruyu göremeyebilirim ve en önemlisi gözyaşlarımı bastırmak zorunda değilim. Sular seller gibi ağlama hakkım da var. Kimi zaman aciz de olabilirim. Ve bazen güçsüz olmayı, çevremdekilere sığınmayı, sırtımı dayamayı da seçebilirim. Böyle bir beklentiye girmem de beni küçük düşürmez. Tüm bu duygularım benim güçsüz olduğumu değil; bilakis insan olduğumu gösterir.
Aslında "Kimseden beklentiye girmeyin" diyerek insanlara yalnızlık empoze ediliyor. Her duruma kendi başına çare bulmaya çalışan insan paylaşmayı, yardım etmeyi unutuyor. Bu tür
insani değerlerini kaybetmeye başlayan insanlar ise gitgide zalimleşiyor! Ruhsuz, sevinmeyi ve üzülmeyi içine hapsetmeye çalışan mekanik insan modeli yaratılmak isteniyor gibi geliyor bana.
"Tırnağın varsa başını kaşı" evet bunu bazen yapabilirim ama ya yapamadığım günlerim varsa?
Yardım istemek bu kadar zor olmamalı. İnsan insanın sıkıntısını alır, insan insana iyi gelir; İyi günde de, kötü günde de... Eskiden büyüklerimiz döneminde durum böyle değil miydi?
Komşu komşuyla avunur, eş dost akraba derdine beraber çare bulmaz mıydı? Düğünler dernekler beraber kurulmaz mıydı? Hayat Bilgisi'nde okumadık mı bizler "İmece usulünü..."
"Bir elin nesi var, iki elin sesi var, komşu komşunun külüne muhtaçtır" atasözlerini yıllarca niye söyledik insan yalnızlığında yaşayabiliyorsa?
Derdimizi anlatmamalıyız, mutsuzluğumuzu göstermemeliyiz. Ne kimseye el vermeli, ne de tutacak bir el aramalıyız!
"Kimseden beklentiye girmediğin gün olgunlaşırsın. Beklenti hayal kırıklığı yaratır" cümleleri var bir de şimdilerde kulaklara dolan. Bu tür yaptırım cümleleri işte insanlar arasındaki bağları kopartıyor.
Ve üzücü kısmı bu yeni düşünce tarzıyla güçlendiğimizi sanırken öte yandan derdini, sevincini içine gömen bir toplum olarak depresyonların içinde boğulmaya başlıyoruz. Kendi kendimize yetmek için verdiğimiz çabayı, harcadığımız enerjiyi keşke "Çevremize, yakınlarımıza nasıl yardımcı olabilirim" e dönüştürmeye çalışsak...
Birinden bir şey beklemek, neden bu kadar kötü? Beklentiye girmekten kastım tamamen bel bağlamak veya esir olmak değil ki! Duygu paylaşmak... Eşimizden, ailemizden yakın dostlarımızdan kısacası sevdiklerimizden beklentiye girmek çok normal olmalı. Mesela ben söylemeden beni iyi tanıdığını düşündüğüm insanların sesimden üzgün olduğumu anlamalarını, gözlerimdeki hüznü görmelerini bekliyorum. Bunu hissederlerse seviniyorum ama bunu göremediklerinde de gücenmiyorum...
"Ben çok güçlü biriyim asla yıkılmam" kendime ilişkin böyle büyük cümlelerim, böyle bir yiğitliğim de yok benim. Hayır; bir süre güçsüz olmayı tercih de edebilir biraz da bu psikolojiyle yaşayabilirim... Ve sonrasında, işte tam da bu noktada beni sevdiğini söyleyen insanlardan beklentiye girerim...
Beklerim; bana yardım etmelerini, destek olmalarını. İçine düştüğüm yılgınlıktan beni çıkarmalarını, moral vermelerini... "Hadi" derim "Madem beni seviyorsunuz, önemliyim işte şimdi gösterin bana verdiğiniz değeri."
Sarıp sarmalamalarını isterim, eğer yolumu kaybettiysem doğru yolu göstermelerini, gözyaşlarımı silmelerini ve hatta daha da ileriye giderek beni belki de sarsmalarını, kendime
getirmelerini de beklerim...
Beni mutlu eden bir durum varsa ortada benden fazla sevinmelerini isterim. Sevdiklerimin beni aramasını, özlemesini ister, beni sevdiklerini dile getirmelerini de beklerim.
Bazen bu kadar net, basit ve düzdür işte. Hep en iyisi olmaya çalışmak egoyu beslese de bizi yorar. Zorlaştırmamalıyız hiçbir şeyi. Sadece sevmeye, sevilmeye gönüllü olmalı, insan olduğumuzu unutmayalım kâfi...