Yıldızlarıyla ne derin bu gece gökyüzü
Yıpranıyor dudaklarımda alev
Sesim küçülüyor
Bu yalancı sonbaharda
Bir iki kırık hece kavruluyor
Ve atıyorlar kendilerini dışarı
Sükûnet kaybolan bir gün gibi lâl
Mavi yolda sivri topuklu kurt izleri
Bıçağa dayanan kemik
Ve bir avuç empati
Temassızlık var sanki bir yerde
Kötü kokular yükseliyor sokak aralarından
Öznesiz rüzgâr hangi yüzler için soyunuyor, bilinmez!
Şarabî kıyafetlerimizle yiyoruz çürümüş ayvaları
Sesli düşünen bir ezanın ezgisinden kaçıyoruz
Kalbimizde fosil gülüşlerle kala kalıyoruz orta yerde
Kaosun cinleri cirit atıyor orta yerde
Şimdi kısa bir gün gibi eskidi moleküller
İflasın eşiğinde insan,
Ruhların kapıları sürgülü arkadan
Fikirler örümcek ağıyla esir alınmış
Tenler, ardına dek açık
Zâviyeler güdük ve kör
Özgürlükler Lâleli’de bir pasajda mahsur.
Terk ediliyor küçücük pencerelerden bakan şiir
Şizofreni tavırlar revaçta
Fasarya gecelerde ayyuka çıkıyor şakşaklar ve şakşakçılar
Yeleleri kesilmiş bir rüzgâr gibi esişler: hükümsüz…
Aydınlığın karanlık yüzünde dans ediyor ifritler
Ateşini düşürmek için,
Her yoksul gece kendine uğuldayan bir rüzgâr ısmarlıyor
Ve uzun cümlelerden iskele kuruyor kurtarmak için kendisini insanoğlu
Tanrım! nerden sevdim, nerden düştüm bu hayata, nerden?!
Gece yalnızlıklarım…..