Öfkemde büyüdü kendime sıkışan yalnızlığım.Kısık gözlerimde çoğaldı karanlıklar.
Gecenin ısırganlı döşeğine bıraktım düşlerimi.Gitmek gerekiyordu.Aslında beklemek gerekiyordu.Kalkmak gerekiyordu. Aslında kalmak gerekiyordu.Konuşmam lazımdı. Sustum.Susturuldum zihnimce. Boşlukta duruyorum,anılarım gibi.Durmadan,biteviye kemiriyorlar beynimi anılar. Ellerim,parmaklarım kıpırdıyorlar kendiliğinden.Ayaklarım ayaklandı bir martı çığlığına.Ayaklarımdan yıllar dökülüyor Arnavut kaldırımlarına. Koşaradım bir düğüm oturuyor boğazıma.Hasretse,bağdaş kuruyor gözlerime.
Sevmek düşer aklıma.Aklım,bir gelir bir gider.Sonra düşer özlem dağlarca yüreğe.Yürek,bir kanar bin yanar.
..
Akşam oldu.Ağır ve yavaş.Susadım ve acıktım.Geceyle başlayan ne varsa geceyle biter; özlemim benim başka yüzüm,aydınlığım o aynı zamanda gece de…
Bir de yalnızlığım;susuyor ve bağırıyor tek başına.Döşüyor düşlerini gecenin soluk borusuna,uzun ve ince.Sonra suskuya dönüşüyor yalnızlık; öylesine yumuşak öylesine nemli.Ve bir çizgi çekerek karanlığa-hüznün dalında göversekte-,korkmasak şiirden ve aşktan.Donansak boydan boya sevgiyle.Avuçlarımız açık yarınlara koşsak düşe kalka.Acıların avucunda buruş buruş buruşurken insanlar,değse yalnızlıklar yalnızlıklara.Dokunsa parmaklar görünmeyen duvarlarımıza.
Eskisi gibi günlerimiz yok artık saatlere bölünen ve soğuktan sıcağa dönen mevsimlerimiz. Bu yüzden,işte tam bu yüzden,dökülüyoruz yapraklar gibi toprağa. Ve döküldükçe yeşermiyor,ölüyor hayata dâir umutlarımız,güzelliklerimiz,sözlerimiz.
Ve dinmiyor.Ve dinmeyecek asla maviye olan susuzluğumuz.
..
Artık masallarımız,düşlerimiz bile yıldızsız.