Kolay’da, gökgürültülü, sağanak yağışlı,şimşeklerin çaktığı bir akşam üstü. Cam kenarındaki masamda otuyorum.Önümde Anemon…
Lale Müldür’ün Toplu Şiirleri ve bloknotum, radyomda Melihat Gülses: Sen Nisan’sın daha ben sarı Eylül…
Başım masanın üzerine düşerken,kafamda da fırtınaların oluşturduğu yağmur bulutları var. Beynimde sonsuz sancılar ve uğultular.Şekilsiz bir ses beni kendine çağırıyor.Düşlerimin kışında üşüyorum. Kimsesiz bir kıyı boyunca yürüyorum içimde.Şimdi hiç kimse yok benden başka.Sabit bir noktayım sanki ve her şey dönüyor etrafımda.Her şey bir hüzün yumağı. Kendimi sürüklüyorum bir bilmeze doğru. Gökyüzü hâlâ karanlık gri bulutlarla kaplı.Çevirip başımı,camda kendimi görüyorum:Başım yana eğik,öne doğru düşmüş.Aklım yola çıkmanın hesaplarında.Şu an,hem şimdi,hem dün,hem de yarın.Yani zaman akmıyor.Zaman yok.
Bir yağmur. Siyah bir yağmur iniyor penceremden aşağıya.
Sevgi yitimi,yıkımı…
Ve depresyon. Kendini çok az ele veren bir derinlik gibi.Camda solgun yüz:Koşar adım benden uzaklaşan…
Unutmalıyım.Kendimi unutmalıyım kendimde.
Gözlerimde umarsızca her şeyin ayrıştığını görüyorum.Vakit geldi! Kuyruklu yıldızlar gibi içe doğru ağlayıp,dışa doğru akmalıyım.
Aklımın dibinde dört kola ayrılan bir yolla karşılaştım.Dört ayrı sürgün biçimindeydiler. Şaşırdım.Ve hiçbir şey söylemeden,içbükey bir anafor hızıyla,uzaklaştım oradan.
Pencere camının dibinde biriken siyah yağmurda yüzüm.Batıdan Doğuya doğru çarpık,çağ-sonu fikir ihracatı gibi,konuşmadan yabanıl bakışıyoruz.
Her şeyin minyatürleşmeye başladığı çağımızda güzelliklerin kararması.Karanlık gölgeler. Mum ışığında aranan mistik hayaller…
Kalkıp seyrek adımlarla geçiyorum yatak odama.Gözlerimi kapatıp uzanıyorum yatağa. Birden bire menekşe mavisi bir yol açılıyor gözkapaklarımdan başlayan.Belli belirsiz bir genişlik,bir coşku,bir çağıldayarak akma,gitme arzusu.Bir derin,bir doyumsuz uyku mutluluğu.
Uzun sürmüyor nedense,hep korku çiçekleri boy atıyor yüreğimde.Yılkı atları doluşuyor içimin salonuna.Toynaklarıyla döşemelere vuruyorlar durmadan.Dilimde anlamsız mırıltılar. Nedeni yok! Yok hiçbir nedeni!
Sessizlik!Âniden derin bir sessizlik.Kalkıp abdest alıp namaza duruyorum.
Ama seccademin üzerinde donakalıyorum.Gelecek fırtınaya çaresizim.Ona doğru sürükleniyorum sanki.
Ta mâdam anizo trana trana…Gözlerimi iri iri açıyorum.Gözlerimi…
Kapılar,pencereler,duvarlar yumuşuyor,yok oluyor.Bulutsu bir toz-duman kaplıyor her yanı.Ve ben bu sisin içinden yavaşça kayıp gidiyorum.Kalbimin morlukları su yüzüne çıkıyor.
Güzel hatıralarım var mıydı?Varsa bile ben unuttum.Beynimdeki kum fırtınaları sanki hiç bitmeyecekmiş gibi devam ediyor.
İçimde,ruhumdaki odada güneş kırmızısı bir alev yükseliyor,
köşeden tavana kadar.Küçük bir kıyamet gibi her şeyi yok ediyor. Güzellikleri,sevgileri,dostlukları…
Seccadeden kalkıp,YouTube’dan Alan Jackson’ın Greatest Hits Albümünü açıyorum. Titreyen elimde bir şiir salkımıyla döküyorum Kızılırmağa bütün hafızasız harflerimi. Ruhumun üstüne düşüyor ruhum.Ve kalbimin üstünden geçiyor bir çizgi;bana katlanılmaz acımı hatırlatan…
Ah ruhumun derin mavi sessizliği…Issız odamın kapısını maviye boyuyorum karanlıkta gözlerimle.
Ve aklım şu an yağmurlu bir gece mavisi sokağa bırakıyor beni.Islak bir vaziyette bir tramvaya biniyorum.Ve şuursuzca etrafı seyrediyorum.Pencerelerden sokaklara taşıyor ölgün,solgun,diri ışıklar ve bazen de sesler.Kendimi boğuluyormuş,kıstırılmış gibi hissediyorum.İlk durakta atıp kendimi sokağa,bir AVM’ye dalıyorum.Bir yığın manasız ıvır zıvır satın alıyorum.Ellerim poşetlerle dolu, yorgun argın,yağmura aldırmadan dakikalarca yürüyerek eve ulaşıyorum.Saçlarımdan,giysilerimden damlamıyor,süzülüyor âdeta yağmur suları.Vestiyerin önüne bırakıyorum kendimi olduğumca.
Şu an Tuz Gölü’nde donmak üzere olan bir Flamingoyum.Ağlamak ve yokolmak ve beynimdeki gri dalgaları gölün tuzlarına yatırmak istiyorum.Ve bir akrep gibi kuytu karanlığımı arıyorum.
…
Yüzüm,büyük çığlıklar ve suskunluklarla yastığa gömülüyor.Bir müddet bu halde kendimde kayboluyorum.Sonra sersem bir halde,kendimi zorlayarak doğruluyorum.Saat kaç,hangi zaman dilimindeyim bilemiyorum?
Zar zor kalkıp,üzerimi değiştirip atıyorum kendimi tekrar yatağa.Sağa dönüyorum,olmuyor. Sola dönüyorum olmuyor.
Yatağın içinde doğrulup, kenardan, okumakta sayısını unuttuğum, Yalnızız’ı alıyorum elime.Gözlüğümü takarken,biryandan da ışığı yakıyorum.
Ben hâlâ Peyami Safa okuyorum.Gözlerimde yakın gözlüğüm,ruhumda yalnızlığımla YALNIZIZ sokağından aşağıya doğru iniyoruz.Herkesin herkesi terkettiği görünmez kapıları olan sokak. Özlemimin izlerini taşıyan beyaz sessizlik peşimde.Ve gece karanlığında kuşlar kanatlarında alevlerle uçuyor semâmda.Şimdi gitmek istiyorum.Neresi olursa,nasıl olursa olsun.Gitmek…
Gitmek,ardıma bakmadan.Uzunboylu vedalar olmaksızın gitmek…
Hiç bir şey çözümlenemiyor.Kelimelerle de oynamak istemiyorum.Sanki ruhumla bedenim arasında çatlak oluştu.Senkronizasyonumu kaybediyorum zaman zaman.
Kendime bile bunca uzak,bunca serin ve yabancı oluşum bir çeşit yalnızlık oyunu gibi.İşin enteresan yanı bu yalnızlık oyununu kuran da oynayan da benim.Oysa,her şeyi görmezden gelen bir birey olmak isterdim kalabalıklar içinde.
Kızgınım.Kendime çok kızgınım.Yüzümü sürgün ediyorum depresyona,kendimi bahçe çitlerimin üzerine…Orada vaktin akışını toplayacağım elimdeki sepette.Bu esnada bir yalıçapkını sürekli beni izliyor.
Biliyor musunuz;etrafıma ördüğüm duvar yüzünden âdeta betonlaştım.
Hayatımın rengi sonbahar.
Ve ben,hazan yüzlü bir adamım.Hazan yüzlü bir şair.
…
“Zaman bütün yaraları iyileştirir”
Tümüyle kocca bir yalan bu söz!
Kocca bir yalan!
…Gece yalnızlıklarım…Mart 2023